Sayfalar

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Herkes Çörek Ağacının Derdinde!!

Bakü- Nabran
      Bu aralar Kayra’ya yoğunlaşmış durumdayım. Uyku saatlerimi ayarlamaya çalışıyorum ve bu nedenle de yazılarım da aksamalar oluyor. Yoksa, herkesin dört gözle beklediği gibi, hevesimi almış değilim yani. Bu iş artık, benim hayatımın bir parçası oldu. Bloğumu seviyorum. Daha, çok büyük hayallerim de var. Ama hepsi aynı anda olmuyor.  Birini yapsam diğeri kalıyor, birini bulsam başka bir şeyi bulamıyorum. Zaman gerekiyor her şey gibi fikirlerinde pişmesi gerekiyor ki sunumu lezzetli olsun.

26 Ağustos 2011 Cuma

Salonun Ortasında ki Ev

Babasıyla elele
     Üniversite de, kütüphane de ‘Kendinizi listeleyin’ adında bir kitap görmüştüm. Sayfalar bomboş, sadece çizgiler ve numaralar var. Sayfanın üzerinde veya altında da bir cümle. Hayatınızdaki en …… listeleyin. Bütün kitapta her sayfada listelenmesi gereken bir konu var. Aslında fikir süperdi kendini tanımak için ama uygulama da sorun çıkıyordu. Uğraştım ama başaramadım hepsini tamamlamayı. O kitaptan bana hatıra listeleme huyu kaldı…

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Sokağın Ahengine Bıraktık Ruhlarımızı

Çanakkale
Son zamanlarda, tepsiyle, önüme farklı hayatlar sunuluyor. Ya da ben kendi penceremi hafif aralamış durumdayım hava gelsin ,  havayla birlikte farklı kokularda dolsun içeri diye.
 
Bazen olduğunuz yerden kımıldamak istemezsiniz. Özellikle yorgun ve zayıf hissettiğiniz zamanlarda . Kendinizi, en güvende hissettiğiniz noktaya, çakılır kalırsınız. Sizin dışınızda dünya akar gider. Ara sıra dışarı kafanızı  uzattığınızda ise, sizin miskinliğinize nispet, dışarıdaki hızdan başınız döner. İçeri nasıl kaçtığınızı bilemezsiniz.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Mektuplar Koku Üfler mi?

Ayvalık sokakları
         
 Mektuplar bir sürü filme ilham kaynağı olmuştur. Kimisinde zaman ötesi geçişi sağlar, kimisinde  anne kızı, bir çoğunda da aşıkları buluşturur. Ama çoğu kişinin damağında güzel bir tad bırakır bu filmler.
Bazen, kendini yazıyla ifade eden insanlar için çok güzel bir araçtır, kimi zaman da kendini ifade edemeyen insanlar için mükemmel bir kaçıştır. Bazı insanların mektup kutuları olur. İçerisinde gelen mektuplar kadar, sahibine ulaşamamış mektuplarda bulunur.Şansları varsa imha edilmemişlerdir. Belki bir gün gönderirim ümidiyle bir kenarda saklanmıştır.

19 Ağustos 2011 Cuma

1333 Gündür Her Nefeste…


Kendime göre kurduğum hayatımda, tıngır mıngır giderken, bir gün aniden kapı çalındı. Hiç beklemediğim yerden, beklemediğim biri çıkıverdi karşıma. Tavşanın fara tutulması gibi tutuldum oracıkta. Fotoğrafına ilk baktığım an, hissettiğim duygu, güvendi. Sığınma isteği uyandı içimde. Sesini duydum, o ana kadar duyduğum hiçbir sese benzemiyordu. Kendimden habersiz sana aşık olmuşum.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Camın Bu Tarafındakiler ve Diğerleri...

Dünyayı ortadan ikiye ayıran koskocaman  bir cam var. İnsanlar ikiye ayrılıyor camın bir tarafında yaşayanlar ve diğerleri. Tek yönlü bir geçiş var diğer tarafa. Geri dönüş yok. Her insan hayatının bir döneminde de geçmek zorunda diğer tarafa, geçmeye gücü yetmeyen silinir defterden.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Anlatsana, Rüzgarın Tadı Nasıl ?


    Bakü külekler(rüzgarlar) şehri diye geçer. Gerçekten de rüzgarın kafası attığında çok acımasız olabiliyor. Kayra bu şehirde doğdu, evimize yakın bir hastanede. Doğduğu gün kar yağdı, hastane odasının penceresinden bakınca dışarısı bembeyazdı. Baküye çok fazla kar yağmaz. Hastaneden çıkarırken kapıda balonla süslenmiş arabalar duruyordu. Burada bebekler hastaneden gelin konvoyu gibi konvoyla çıkıyorlar. O zaman öğrenmiştik bunu da ve çok hoşuma gitmişti.

16 Ağustos 2011 Salı

Ruhum Sıkıştı, Kafam Karıştı


    Hayatım da en verimli olduğum zamanlar, birden fazla işi, aynı anda yapmaya çalıştığım zamanlardır. Hiçbiri bitmez onu kabul ediyorum ama çoğun da büyük ilerleme kaydederim. Bir kısmı da bitecek işler değildir. Her zaman beslenen, sen çalıştıkça akan, sen bıraktığın anda duran işlerdir. Eğer hayatının amacı böyle bir iş ise emekliliği unutmak lazım. Senin hayatın biter o iş bitmez. O zaman işte kontrol senin elinden çıkar. Böyle insanları yakından tanıdım ve bu hayat şeklinden hoşlanmadım. Belki de benim iş bitirmeme huyumun nedeni, buna isyandır. Ya da bu düşünce,  kendine göre, sahip olduğum kötü huya kılıftır. Paradoks.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Gizli Geçitler

Bakü Merkez
       Bazen, bu dünya da insanları geçmişe taşıyan gizli geçitler vardır. Aslında onlar ayan beyan ortadadır ama sadece görebilene.  Sadece isteyenler için açılan, gizli koridorlardır. Eğer o kapıları bulabilirseniz ve o koridorlardan  geçebilirseniz; işte o zaman; istediğiniz kadar geçmişe gidebilirsiniz. Gözünüzün önüne bir profesörün masasında oturmuş çalışırken görüntüsü, bir şairin bir ağaç dibinde yaptığı karalamalar, kimi yazarın daktilosunda, kiminin kalemle,  mürekkeple  kitaplarını yazması gelir. İşte oradasınız.

14 Ağustos 2011 Pazar

Melekleri Yolcu Ettik...

 İki katlı bir evin üst katında, arka tarafa doğru uzanan, upuzun bir koridor varmış. İşte  ben, o koridorun sonunda ki odada doğmuşum. Annem beni çok sevmiş, yalnızlığına ortak olmuşum. Anne olunca anladım, onun, beni doğurduğunda ki duygularını. Yaşanmadan anlaşılmazmış. Annem de, oğlumu kokladığım gibi, koklamış beni. Babam yokmuş yanımızda, yetişememiş bana.

12 Ağustos 2011 Cuma

Yetenek İsrafı !

Ne kadar monoton yaşıyoruz. Her gün aynı saatte aynı şeyler yapılıyor, hayatımızda belirli güvendiğimiz insanlar var onlarla görüşülüyor, aynı yemekler yeniyor, aynı mağazalardan alışveriş yapılıyor. Markette bile, liste monotonlaşmış ben bu marka peynir yerim, şu marka çayı içerim, şu deterjanı da aldık mı tamam. Hayatımız da değiştirmeye cesaret edebileceğimiz, çok fazla alışkanlığımız yoktur.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Allahtan Paris küçük yer !


En büyük hayalim yurtdışına gitmekti. Hep hayal ediyordum ama nasıl olacağını bilemiyordum. (Gerçi fallar da hep çıkıyordu ama çin de yaşayacaksın diyorlardı. Kahve falında da çin nasıl anlaşılırsa?) Bekledim, zamanı kolladım, fırsatları, imkanları ama hiçbir şey olmadı. Okul değişimleri vardı ama çalışkan  olmak lazımdı ya da bir miktar dil bilmek. Onlarda ben de yok. Okul bitti. Çalışırken bir gün dedim; ne olursa olsun ben gidiyorum. Düşündüm; şimdi, tek başıma ve özgürken yapamazsam, belki de hiç yapamam diye. Bir firma buldum, yurtdışı eğitim firması. Ailemin ve özellikle (kız kardeşimin) desteği ile ilk adımı attım. Yolculuk İngiltereyee. Üç ay kaldım, hayatımın temel taşlarını oluşturan, birçok şey gördüm, öğrendim. İlk defa uçağa bindim. (Onu da kaçırıyordum her zaman ki gibi) Cebim de bir sürü kelimeyle döndüm. Bundan 6 sene önceydi. Tek başıma, hayatında uçağa bile binmemiş, adam gibi dil bilmeden, bir cesaret gittim. Sonra oradan yine bir cesaret (şu anda akıl erdiremediğim cesaretle) turla parise gittim. Dört günlüğüne. İki katlı bir otobüs, bir tane Türk yok, ben de İngilizce yok, (hani, bildiğin, yok yani), komediydi. Hatta bir seferinde tur otobüsü beni, yanımda bir Japon ve İsveçli kızla unutup gitmişti. Kaldık eyfelin önünde. Biz aval aval bakarken gitmişler. Anlaşamıyoruz da. Telefonlar da bozuk. Taksiye bindik, adam İngilizce bilmiyor. İsveçli Türk usulü, adam anlamadıkça bağırıyor. Yine ne varsa Japon da vardı. Telefonları birleştirdi, tur kaptanını aradı yeri öğrendi. Taksi şoförü İngilizce bilen birini aradı, japon telefondakine anlattı, o şoföre çeviri yaptı. Pembe evin oraya gidicez!  Ama sonunda yakaladık otobüsü. Pembe evin yanında ki müzenin önünde.Allahtan Paris küçük yermiş.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Sihirli Kutu

Bakü İçerişehir
İnsan beyni dakika da ortalama 600 ila 700 kelime ile düşünür. Düşündüklerini insanlara sesli ifade ederken, bu 600 kelimenin anlamını içine alabilecek, en az ve anlaşılabilir kelimeleri bulmak zorunda. Bu nedenle de, bir nevi düşündüklerinin anlamı ister istemez kısıtlı kelimelere hapsolur. Bu yüzden, insan çoğu zaman düşündüklerini  asla tam anlamıyla ifade edemediğini  hisseder. Hatta, çoğu sanat dalının çıkış nedeni budur. İnsanın  kendini değişik yollardan ifade edebilme çabasıdır. Bu konuda başarılı olduğuna inansaydı eğer, sanat dalları hala gelişmeye devam etmezdi. Konuşan bir insanı dinleyebilme kapasitesi daha da kısıtlıdır. Bir sürü değişken etkene bağlıdır. O anda ki konsantrasyon, algılama şekli, yeri geldiğinde kelime kapasitesi, konuya olan ilgi, konuşmacıya olan duygusal yakınlık ve tabi bir de dinleyicinin dakikada ürettiği 600 kelimeyi geri plana atabilmesi vs. bu etkenlerin olumlu olduğu şartlarda bile. konuşulanı anlama kapasitemiz, karşıdakinin ifade kapasitesinden düşüktür. Hatta insan   altyapısına bağlı olarak,  anlatılanı kendi şifresine dönüştürerek anlar.  İletilmek istenen bilginin ilk hali ile karşıdakinin anladığı hal arasında çok büyük bir fark var. İnsan, karşıdakinin önyargısız, tamamen konsantre olarak dinlese bile, bu bilgiyi, beynin de kendi düşünceleri ile yoğurur .  Bilgi en son halini alır. İki insan konuşurken birinin anlatmak istediği ile karşıdakinin anlayabileceği arasında ,en az üç hal değişimi vardır.

9 Ağustos 2011 Salı

Kör Dövüşü


İnsanoğlunun  sahip olduğu çok büyük bir problem var. Beyni, kendi yapısını çözemiyor. Yani insan beyni, insan beyninin yapısını hala çözemiyor. Bence bu tavuk – yumurtada dan daha büyük bir paradoks. Bir de bu öyle bir meret ki ; zamana ,havaya, suya, toprağa, çevre koşullarına göre devamlı değişiyor. Yazık adamlar ‘bir şey bulduk diyorlar’ birkaç seneye kalmadan çürüyor. İşin tuhaf tarafı daha kendi yapısını , çalışma şeklini çözemiyor ama yaşarken de habire birbiriyle yarış halinde. Kör dövüşü gibi. Elindeki malzemeden haberi yok. Ben nasıl çalışırım, ne yapabilirim, ne yapamam, nerede işe yararım, nerde yaramam, çoğu zaman bilemez. Demek ki sadece beynimize güvenerek yola çıkmayacağız.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Solomon adasının ağaçları mı yoksa bizim çocuklar mı daha güçlü?


Normalde sınırları keskin çizmeyi sevmeyen biriyimdir. Hayatımda ki EN leri kolay belirleyemem. Bir konuda çok fazla asılı kalamam. Her şeyin tadına bakmak isterim, zıtlıkları severim, önceden bilmediğim bir şeye asla ‘sevmem’ yorumu yapmam. Özellikle de bilgi alınacak konularda daha açığımdır. Ama film konusu benim için biraz karışık. Belki de etrafımda gıcık diye nitelendirilebilecek, uyumsuzluğum, bu konudadır. Film izlemeyi çok severim.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Eyvah Geç Kaldık !!

Beni tanıyanlar kitap manyaklığımı bilirler. Tanımayanlar da yavaş yavaş öğreniyor zaten. İşin kötü tarafı bende ki sadece okumak değil, bunun içinde almak ve biriktirmekte var. Ne yazık ki en büyük sorunda sanırım taşımak. Yaşadığım mekan da her zaman bir kitaplığım olmak zorunda, yoksa nefes alamam. Bu alışkanlığım, başıma hep dert olmuştur. Yurtta kaldığım zamanlarda; odamda portatif kitaplığım vardı. Yurttan pikapla ayrılan tek kişi ben olmuştum. Ama ben bu konuda yalnız olmadığımı biliyorum. Benim gibi insanlar çok. Bu yüzden yurtdışından gelirken ağırlık için çok para verenler, valiz taşımaktan kas problemleri yaşayanlar, sadece kitaplarının temizliği için adam tutanlar, kitaptan evde yer kalmadığı için taşınanlar, kitaplarını taşıyamadığı için taşınamayanlar, öldükten sonra evinden 3 kamyon kitap çıkanlar neler neler. Ben bunları nereden biliyorum? Tabiî ki fakındalık. Bu konularla ilgili haber programlarını, gazete haberlerini, kıyıda köşede sıkışmış röportajları kaçırmadığım için. Her okumam da da ohhh yalnız değilim diye değişik bir haz duymuşumdur.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Babaların 0-3 bebekleri

Erkeklere sorsan baba olmak nasıl bir duygu. Zaten geneli ‘duygu ifade’ problemi yaşarlar, geri kalanlarının da değişik cevapları vardır. Kimine göre kafaya balyoz yemek gibidir, kimine göre hayatın ağırlaşması, kimine göre ‘sanırım büyümem gerek’ demek, kimine göre azmin zaferi, vs vs.  Aslında babalarla bebeklerin hep kıskanılacak bir enerji alışverişi olur. Fotoğraf çekmeyi seven ben olunca hakanla kayranın yüzlerce fotoğrafı oldu. Fotoğrafları ayırıyorum, anne-kayra 15 adet , baba-kayra 250 adet ‘bir dk ya bunda bir gariplik var ama ‘  diye isyan ediyorum ama takan kim. Geceleri oturup bazen saatlerce onların fotoğraflarına bakıyorum. Kayra doğdu saatlerce gözünü açamadı. Sadece, babası ilk gördüğünde ‘hoş geldin oğlum’ dedi  ve oğluşki yavaşça yorgun gözlerini araladı, babasına baktı ve tekrar yumdu. İnanılmaz kıskandım.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Kurskolik Berber

 Hiç bir zaman benim asla tek bir ilgi alanım olmadı. Hep birden fazla şeyle aynı anda uğraştım. Hatta dönem dönem bu, çevrem de maymun iştahlılığım olarak adlandırıldı. Annem   çok kez ‘Kızım tamam her şeyle ilgilen, bu çok güzel bir şey ama bir ağacın önce ana gövdesi olmalı, diğer yan dallar ona yardım eder. Sende kendine önce bir ana dal seç, sonra ilerle’ dedi. Ne yazık ki daha o ana gövdeye ulaşamadık. En son bu kadar abuk sabuk bilginin, yazı işinde işe yarayabileceği düşünülüyor.
    Bir gün bir gazetenin Pazar ekinde bir yazı gördüm ‘Kurskolik insanlar’ işte dedim olay budur, yalnız değilmişim. İki tam sayfa ,bir sürü insan var ,liste liste de gittikleri kurslar. Adam berber ama yirmi tane kursa gitmiş. Dil kursları, yemek kursları vs vs. Kültürlü berber.
  Benim gibi insanların içinde bir canavar yaşar. ‘Öğren, her şeyi öğren’ canavarı.

2 Ağustos 2011 Salı

Telepatik gücüm var ama nerde bulamıyorum...

Kendimi bildim bileli bir arayış vardır içimde. Bir şeyler olmalı, ama ne, hangi konuda, nerede ve ben neden arıyorum. İlk kişisel gelişim ile ilgili kitabı ortaokulda okumuştum. Meşhur, yüzde yüz beyin gücü. Beyinle ilgili, insanla ilgili merakımı tetikleyen bir kitaptı. O kitabı çoğu insan okumuştur ama kimisine saçma gelmiştir, kimisinin de pek ilgisini çekmemiştir. Benim gibi ilgilenenlerden de oluşan, bir akım başlamıştır.  Bu akım, şu anda toplumda ki kişisel gelişim sektörünü oluşturdu. Tabi, büyük bir bölüm ticari çıkar peşinde olunca, bu konu çok yara aldı. Kimi zaman olduğundan fazla büyütüldü, kimi zaman daha farklı gösterildi. Bazen de farklı konularla çok fazla karıştırıldı, özünü yitirdi.
  Yirmili yaşlar sırasında, bende ki bu arayış artık doruk noktasına ulaşmıştı. Hayatıma bir yön çizmeliydim. Karakterimin oturma dönemi olduğunu sanıyordum.(ama değilmiş), hatta artık büyüdüğümü düşünüyordum. Çok sonraları öğrendim, insanın büyüyemediğini. Hiç unutmuyorum bir gün balkon da oturuyordum ve karşımda ağaçlar vardı. Tek katlı evler ve bahçesinde ki büyük ağaçlar. Hafif rüzgar da sallanıyorlardı. O kadar heybetli ve yaşlı görünüyorlardı ki. Baktım, baktım saatlerce orada kalmışım. Hafif hava kararıyordu. Bir dönüşüm vardı, bir hareket. Sistem de her zerre  yeri ve zamanı gelince görevini yerine getiriyor ve akıyordu. En küçük varlıklarda  de bile öyle bir şey vardı ki çözülemeyen. Dedim biz insanoğlu, madem sistemde ki en mükemmel yaratıklarız, bir şeyler olmalı, şu anda benim gördüğümden düşündüğümden farklı, daha fazla bir şey olmalı. İlk aklıma takılan  duygulardı.  Aynı duygulardan sıkılmıştım. Düşünüyordum; biz ki duygularla yaşıyoruz ama saymaya kalksak, on çeşit duygu, anca, ya vardır ya yoktur. Ama daha fazlası olmalı, ne olmuş nereye gitmiş neden susmuş. Beni iten bu düşüncelerdi.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Radyasyon Kafa

 Üniversitede ikinci sınıfa geçince babama bilgisayar aldırmıştım. O zaman tabi diz üstü bilgisayarlar nerde. Benim ki dev gibi bir kasası olan ve dev gibi monitörü olan bir bilgisayardı. Ama o zamana göre iyi bir bilgisayardı. İnternetle de o zaman tanışmıştım sene 98. Hiç unutmuyorum çevirmeli ağ vardı. Allahım her yerden kablolar gider, telefona bağlarız, ‘bekle, dıt dıt  dıt dıııııııttt, oldu bağlandı bağlandı, yok koptu yine yaa.’Saatlerce uğraşırsın sonuçta bir saat bağlanır, onda da sayfa açılmaz, beklersin. İyi sabır varmış ha. Tabi o zaman bayanlar da bilgisayar merakı ve becerisi bu zamanki kadar gelişmiş değildi. Daha çok erkeklerin tekelindeydi. Yoğun bir şekilde uğraşıyordum, soru soracak kimseyi bulmıyordum. Bazen erkekler dalga geçiyordu, ama onlara inat çözdüm olayı. İlerledim hatta abuk sabuk programlar buluyordum, yüklüyordum sonra siliyordum. En büyük zevkim program keşfetmekti. Chatler da vardı ama pek beceremedim onları. Senaryo yazamıyordum, her sorana doğrudan adımı falan söylüyordum. Baktım başıma iş gelecek, dedim ‘Deyyan pek bulaşma’ zaten pek de eğlenceli değildi. Sonra iş hayatın da sabah 8 de açılıyordu bilgisayarım, gece 2 de kapanıyordu. En son, eşimle uzak olduğumuz zamanlarda en fazla zamanı harcadım bilgisayar başında. Bir ağabeyin değimiyle, radyasyon kafalı oldum

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger