Sayfalar

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Mektuplar Koku Üfler mi?

Ayvalık sokakları
         
 Mektuplar bir sürü filme ilham kaynağı olmuştur. Kimisinde zaman ötesi geçişi sağlar, kimisinde  anne kızı, bir çoğunda da aşıkları buluşturur. Ama çoğu kişinin damağında güzel bir tad bırakır bu filmler.
Bazen, kendini yazıyla ifade eden insanlar için çok güzel bir araçtır, kimi zaman da kendini ifade edemeyen insanlar için mükemmel bir kaçıştır. Bazı insanların mektup kutuları olur. İçerisinde gelen mektuplar kadar, sahibine ulaşamamış mektuplarda bulunur.Şansları varsa imha edilmemişlerdir. Belki bir gün gönderirim ümidiyle bir kenarda saklanmıştır.
   
  Nedense mektup kareleri hiç silinmez aklımdan. Annenin biri, kızı için her doğum gününde bir mektup yazıyor ve kutusuna saklıyordu, hepsi on sekiz yaşında verilmek üzere.  Bir karede de eski bir evde, gıcırdayan tahtaların altından çok uzun yıllar önce yazılmış, bir poşet mektup çıkıyordu. Sahibini arayan mektuplar. Onları izlerken hep hayal ederdim bende çocuklarıma yazmalıyım, belki de  ben öldükten sonra okurlar.
 Ortaokul-lise dönemim de, annemin, babamın beni hiç anlamadığını düşündüğüm zamanlar olurdu. O zaman derdim ki; siz hiç mi bu yaşta olmadınız. Hayal edemezdim  onları,  çocuk yaşta. O zaman korkardım ben de unutursam bu yaşlarımı. Otururdum gelecekteki çocuklarıma mektup yazardım. ‘Bakın ben şu anda on yedi yaşındayım. Bunları düşünüyorum ve hissediyorum. Siz bu yaşa geldiğinizde size kızarsam bu yazıyı bana okutabilirsiniz. ‘ Bir nevi gelecekte ki kendime mektuplar.
   Geçmişten gelen küçük notları, mektupları, günlükleri seviyorum. Beni sürüklediği ve tarifi zor bir dünyası var.   Kağıt, el yazısı vasıtasıyla, insanın kokusunu içine çeker. Sonra,  o kokuyu, okuyanın yüzüne üfler, sessizce, hissettirmeden. Okuyan, yazanın sesini duyar sanki, kokusunu alır ve defalarca  okumak ister.
 Ben çok düşündüm oğlumun günlüğünü dijital ortamda mı tutsam, elimde mi yazsam diye. Evet saklama açısından, yazım hızı ve kolaylığı açısından kesinlikle bilgisayar daha avantajlıydı ama; bunları ben öldükten sonra okuduğunda kokumu, enerjimi nasıl alacak. Belki bir yaştan sonra da torunlarıma mektup yazmaya başlayacağım. Bu gidişle, onların zamanına kağıt denen kavram kalacak mı, o da ayrı bir muamma ama. Acaba onlara pul koleksiyonumu bıraksam ne olduğunu anlamak için çok araştırırlar mı  merak ediyorum.
Teknolojinin hızı arttıkça insanların adaptasyon süresi de hızlanıyor. Bu nedenle de geçmişe ihanet sayısı da gittikçe artıyor. Artık ne kilitli mektup kutuları var ne asker mektupları.
    Ben seviyordum mektup kültürünü. Emek, enerji, sabırla kurulurdu iletişim. Sevgiler daha içten anlatılırdı. En kötüsü bile eline bir kalem kağıt alırdı. Daha onların kokulu olanlarına, kenarı yanık olanlarına, üzerine gözyaşı damlatılanlarına hiç girmiyorum.
  Ne yazık ki, sanal aleme verilen kurbanlardan birisi, bu kültür. Bari şimdiden şöyle desenli mektup kağıtlarından alayımda kenara koyayım diyorum kendi kendime. İlerde yazmak istediğimde onları  bulamam sanırım. Çocuklar, mektubun ne olduğunu, eski filmlerden ve anlatılan hikayelerden mi duyacaklar acaba? 

0 yorum:

Yorum Gönder

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger