Sayfalar

26 Ağustos 2011 Cuma

Salonun Ortasında ki Ev

Babasıyla elele
     Üniversite de, kütüphane de ‘Kendinizi listeleyin’ adında bir kitap görmüştüm. Sayfalar bomboş, sadece çizgiler ve numaralar var. Sayfanın üzerinde veya altında da bir cümle. Hayatınızdaki en …… listeleyin. Bütün kitapta her sayfada listelenmesi gereken bir konu var. Aslında fikir süperdi kendini tanımak için ama uygulama da sorun çıkıyordu. Uğraştım ama başaramadım hepsini tamamlamayı. O kitaptan bana hatıra listeleme huyu kaldı…
    

     Genelde not tutmayı severim, her şeyi unuttuğum için, her zaman  bir yapılacaklar listem vardır. Ama şu aralar nerdeyse, listelerin listesini tutmaya başlayacağım.

Oğluşki hazır gıdaya geçti. Yani hayatımda, oğlumdan ilk  ‘Artık bana yetmiyorsun’  cümlesini duymuş oldum.  İştahla yediği, her elma püresinde bu gerçeği suratıma bir kere daha çarpıyor sanki.  Ben içgüdüsel olarak gıdaya geçiş işini, biraz ağırdan alıyordum. Ta ki bugün doktorumuz ‘ Çorbalarınıza et ve et suyu ekleyin’ diyene kadar. ‘Çorba mı ne çorbası, şey biz daha  havuç suyu sıkıyorduk ama   ıııı, ara sıra patates de verdim valla…’ Olmaz dedi, artık sadece süt yetmez.. Bari önce çorbaya geçelim de sonra ete geçelim , dan diye et yedirilir mi küçücük çocuğa yaa..
    Hadi bakalım geldik eve, girdik mutfağa. Önce Kayranın yoğurdunu mayalayalım, sonra karışık meyve suyunu sıkalım. Tabi kendimizi de unutmayalım bizim de vitamine ihtiyacımız var. Hadi onu içirdik derken,  kaçış yok sebze çorbası  yapılacak. Bayağı bildiğin, paşamın menüsü oldu ha. Güzel bir sebze çorbası pişirdik, vitamin deposu. Yalnız şöyle bir şey oldu. Oğluşkinin yediği üç kaşık bizim çorba bi tencere. Ne yapıcam ben bu kadar çorbayı. Tadına baktım fena değil, akşama da çorba yok, biraz un, salça,  baharat,  süper bir çorba olur. Oğluşkinin çorbasına ortak olduk. Bir taraftan da, ben bunu küçük buz kalıplarına koysam dondursam, her seferinde de, iki parça yeter, uzun süre de gider diye de aklımdan geçmiyor değil. Pratiklik had safhada. Yoğurt mayalıyorum küçük bir kavanoza, yine aynı şekilde yediği iki kaşık. Her seferinde de taze olacak. Bizimde günlük yoğurdumuz çıkıyor oğluşki sayesinde.
  Diğer taraftan akşama yemek yapılacak. Yemek yapmaya bayılırım ama geniş zamanda , sakin sakin, uydura kaydıra. Bu şekilde soğanı doğra git , gel çevir, git - gel derken bizim yemek dinlene dinlene uzun bir sürede ortaya çıkıyor. Pek bu tarz yemek pişirmeye alışamadım. Ekmeğimizi de kendimiz pişiyoruz. Sebzelerimiz buhar makinesinde pişiyor derken biz organik beslenmenin doruklarındayız.  Ama bunlar burada yazıldığı kadar hızlı ve kolay olmuyor tabiî ki.
  Evde iki adam, iki menü, tek kadın.  Bu arada bizim ev aktif olarak yaşayan bir ev. Şöyle ki ; bazı evler vardır, saat kaçta giderseniz gidin kitap gibidir. Her eşyanın sabit bir yeri vardır. Belirli bir düzen dahilinde yaşanır, belirli yemekler pişer onun için belirli malzemeler gerekir, dolaplarda her malzemeye bir kavanoz vardır, dolapların içi yüzyıllardır dokunulmamış gibi kalıp halinde durur. Ev kirlenmesin diye yemek pişmez, gereksiz eşya olmasın diye kitap alınmaz, iş çıkmasın diye misafir çağırılmaz, buzdolabında yer kaplamasın diye yeni pişen yemeklerin kalanı acımadan dökülür.
Ben bu evlere ruhsuz ve mutsuz evler diyorum.
   Bizim ev asla böyle olmadı, olması da zor. En basiti bir çekmece baharat vardır, çünkü her yeni duyduğum tarife gerekeli malzeme alınır, sonra fazlası  kalır. Dolapta çoğu  zaman abuk sabuk yiyecekler bulunabilir, denenmek üzere.  Evin her köşesinde ayrı kitap dizileri vardır. Hobilerimden kalan ıvır zıvırın haddi hesabı yok. Fotoğraf makinesi ve video kamera her zaman ortadadır. Hepsini geçtim oğluşki evde cüssesinden çok yer kaplıyor. Eşyaları, oyuncakları, ineği ,koltuğu.  O bir birey çünkü. Evde kendine ait bir yaşam alanı var. Salonun ortasında evi var. Yaşı, küçüklüğü büyüklüğü önemli değil. Tabi  bu yaşayan evin de kendine göre arkasını toplamak gerekiyor. Kontrolümden çıktığı zamanlar pek hoş olmuyor. Kafamla doğru orantılı bu iş. Ev dağınıksa, kafam da dağınıktır, ev toplanıyorsa kafam da yavaş yavaş toplanıyor demektir. Kafam dağılınca da ev büsbütün dağılıyor tabiî ki…..
        İşin en nefret ettiğim tarafı ise o kadar uğraştan sonra yemek masaya koyulur, beyler yemeklerini yerler ve biri hemen geliyorum der kaçar, diğeri de uykum geldi , uyut beni diye mızıldar, mutfak beni topla diye bağırır. Ben acınacak halde . … Saatlerce uğraş didin arkanı dön bak, her şey başladığın noktada ama herkes mutlu.
       
       İşte, her şey hareket halinde olunca, devamlı iş listesi olmak zorunda, yoksa sucu ziyayı aramayı unutuyorsunuz ve evde bir damla su kalmıyor. Sonra ortada, devamlı, tamam yapacağım, unuttum, aklımda ama zaman bulamadım,  diyen bir insan oluyorsunuz.  Kadın olmak zor zanaat ben size söyleyeyim…

0 yorum:

Yorum Gönder

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger