Sayfalar

31 Temmuz 2011 Pazar

Silgili Kalemim

Yıllardır uyku problemim vardır. Geceleri yaşarım, gündüzleri de yaşamak zorunda olduğum için, az uyurum. Uykuyu sevmediğim için değil, tabiî ki severim ama nedense, gece uykularına karşı biraz alerjim var. Karanlığı seviyorum. Bütün tasvirlerde beyazın üzerine yazı yazılır, resim çizilir, yeni başlangıçlar yapılır. Bende tam tersi. Yazılarım hep gecenin siyahına  yazılmıştır. Hayalimde ki  öykü kahramanları hep karanlıkta yaşarlar. Aşkların en aydınlık görüneni gecedir. Kendimi hep karanlıktaki aynada net görmüşümdür. Benim en güzel renklerim gece ortaya çıkan renklerdir.
   Üniversitede bir dönem tek başıma yaşadım. Enerjisi bana iyi gelen bir evim vardı. Camın önünde tekli bir koltuğum vardı, kitap okuma koltuğumdu. Akşamdan oturup, sabah gün ışığında kalktığımı biliyorum. Hiç nefes almadan okuduğum kitaplarım vardı. Deli gibi yazı yazardım. Geceleri yaşardım. Sabah, gün ışıdığında uykuya yeni dalmış olurdum. Bazı zamanlar bir kaç  gün, günışığını hiç görmediğim olurdu. Televizyonum yoktu bir dönem. Radyo dinlerdim. Radyonun verdiği keyif başka hiçbir şey de yoktu. Kendime yemek yapar, misafir gelecekmiş gibi özenle masa hazırlar ve kendi kendimi ağırlardım. Misafir kadar değerim yok mu derdim. Severdim kendimi. Bazen iş yaparken kendi kendime konuşur, hatta espriler yapar, gülerdim, deli gibi. Genelde yalnız yaşayanların bu tip sırları vardır aslında. Kayranın şimdi kendi sesini tanımak için değişik tonlarda ve yüksekliklerde bağırdığı gibi, bende özlerdim kendi sesimi.

30 Temmuz 2011 Cumartesi

İpe Asılı Kelimeler

Yatarsınız ve kafanızın içinde kelimeler uçuşur. Bazen birbirinden alakasız, sadece havada uçuşan kelimeler. Kendi kendinize konuşursunuz, düşünürsünüz, hatta bazen  başka birileriyle konuşur, onları seslendirir sonra tekrar kendinize döner cevap verirsiniz . O arada da şansınız varsa dalarsınız uykuya ama eğer şansınız yoksa, benim gibi alırsınız elinize kağıt kalem  başlarsınız anlatmaya. İşte o anda, o uçuşan kelimeler saklanıverirler, sanki oyun oynuyorlar sizinle. halbuki siz kalkmışınız, zıplayarak, o havadaki kelimeleri teker teker yakalıyor, elinizdeki kağıdın çizgilerine mandalla yan yana tutturacaksınızdır. Birleşsin kelimeler, anlamları olsun en azından. Hep bir ağızdan dalgalansınlar, hep bir ağızdan bağırsınlar . Ama yok, siz kalkmış, hazırlanmışınızdır ama, onlar kaçışmışlardır. İşte kimi yakalayabildiği kadarıyla şarkı yazar ki, en güzel şarkılar, şiirler, bu uçuşan kelimelerden çıkar. Kimi yakalayabildiği bir ikisini not alır; sabaha unutmamak için.

29 Temmuz 2011 Cuma

Sütümü içerim karışmam haa

Yemek  iki  kelime anlamı olarak  da benim için özeldir.   İnsanın gün boyu harcadığı emeğin maddesel halidir. Yemek yapmayı da,   yemeyi de,  yemek kitabı ve dergisi okumayı da,  programları izlemeyi de  çok severim. Pazar günleri bizim köftecinin ( Mehmet Yaşin) öğleden hemen sonra yemek programı olurdu. Babamla ikimiz oturur onu izlerdik. Benim yemek merakımda babamdan geliyor muhtemelen. En sevdiğimiz şeylerden biriydi o programı izlemek.  O köftelerin yakın çekimde ızgaraya damlayan yağları ve cızırtılarını gördükçe birbirimize bakar, hadi derdik kalk köfte yapıyoruz.  Evlendikten sonra da ne zaman o adamı görsek, babamla birbirimizi ararız. Ama ben artık uzakta olduğum için biraz zorlaşıyor işler. Babamla mutfağa girmek, her zaman eğlenceli ve zevklidir benim için.

28 Temmuz 2011 Perşembe

Kör Fotoğrafçılar...

‘ Hayat bazen çok hızlı akıyor ve ben durup dinlenmek istiyorum ama  bu hızla akarken bunu yapamıyorum.  Bu yüzden de,  bir an bile olsa hayatı durdurup kesit alıyorum. Sonra karşısına geçip dinlenirken, o kesitten geçip, başka dünyalara sızıyorum. Sonra da düşünüyorum kim kimin içinde'      
     Ben küçükken bizim evde garip bir makine vardı. Oradan oraya taşınır dururdu. Fotoğraf tabetme makinesi dediler. Süper dedim, hayallerim artık makine üzerine kurulmaya başlamıştı. Babam çok meraklıymış fotoğraflara ve fotoğraf makinelerine. Bu nedenle, benim en şanslı olduğum konulardan biri bebeklik fotoğraflarımdır. İlk çocuk ve birde fotoğraf merakı off tadından yenmez. Gerçi şu anda kayra beş ayını doldurdu ve sanırım 3500 e yakın fotoğrafı var. Benimkiler ben kadar deli değilmiş tabiî ki ama montaj falan yapmışlar yani. Evde karanlık oda varmış ve geceleri   benim fotoğraflarımı tabederlermiş. Ne kadar güzel bir hikaye.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Leblebi Tozunu Hatırlamıyorum

 Ben de ciddi anlamda bir hafıza sorunu var. Bu çoğu zaman da başıma iş açıyor ama hatırlamıyorum ne yapabilirim. Aslında yapılacak şey çok da bunun için adam lazım. Eşimin de benim aksime normalden daha iyi bir hafızası var. Hele bir de öğrenciyken bu konu üzerinde çalışmış, adam profesyonel. Arkadaş toplantılarında çocukluk sohbetleri korkulu rüyam çünkü hatırlamıyorum. Bizim zamanımızda leblebi tozu varmış da yok şu varmış bu varmış. Yok ben hatırlamıyorum.En son anneme sordum bizim zamanımızda leblebi tozu varmış ben neden bilmiyorum. Ben yedirmedim çünkü ,pis olduğu için yasaklamıştım dedi.Bak işte bir nedeni varmış. Ama bir bu olsa,ohooo. 
  Oyuncaklarımı hatırlamıyorum ama kel bebeğimi ve annemin ördüğü mavi hırkasını hatırlıyorum.( Bebeği balkondan atmışım sakız yapıştırmışlar annemde saçlarını kesmiş. İşin kötü tarafı bebeğin uzun saçlı halinide hatırlamıyorum)

26 Temmuz 2011 Salı

Atıyla birlikte yüzebilir mi acaba?



Hamile olduğumu öğrendiğimde havalara uçmuştum. Hamileliğim de süper geçti. Son ana kadar çok mutluyduk ve heyecanlı.Ama doğumumuz pek hayalimizdeki gibi olmadı.Birden fazla risk altındaydık ve doktorlar eşime oğluşu son anda kaybetme ihtimalimiz olduğunu söylemiş .Bana sözle  demeseler de ben bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum. Doktor bir taraftan beni çekiştiriyor, bir taraftan birilerine talimatlar veriyor, hastanede bir koşturma, bir taraftan beni makineye bağladılar, bebeğin kalp atışlarını dinliyorlar.Yoğun ısrarlarla eşimi o odaya aldırabildik. Ama ikimizde birbirimizden şaşkın.Güçlü görünmeye çalışan ama ne olacağını bilmeyen iki surat. Hemşirenin biri bir kolumdan bir şeyler yapıyor, diğeri bebeğin kıyafetlerini soruyor,doktor son yapılan test sonuçlarını inceliyor.Beni neredeyse sürükleyerek   ameliyathaneye aldılar. Spinal uyuşturdular.Ben ne olduğunu anlamadan beş dk içinde Kayra doktorun elindeydi. Hangi arada kestiler ne oldu bitti anlamadım. O arada, telefonumu verin dedim ve hemen  eşimi aradım, ilk çığlığını dinletmeyi başardım. Aşk sanırım böyle bir şey. Onu aradığım sırada karnımın içinde 4 el vardı. Ama aklımda olan, onun bunu duyması gerektiğiydi.Sonra gösterdiler oğlumu bana. Her şey son dk farkıyla düzelmişti.Kayra yanımdaydı.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Hangisini konuşalım derken hiç konuşamazsak?

İnsan beyninde en az 8 çeşit zeka olduğu kabul edilmekte artık. Bunun müzik zekası, görsel zekası ,doğa zekası ... bir sürü çeşit var.Böylece IQ ölçümlerinin de havası pek kalmadı tabi. Yani bir konuda becerisi olmayan bir kişi başka konuda süper zeka olabilir.Adam dil öğrenme konusunda biraz zayıftır ama mesela güzel yazı yazıyordur yani bilinmez ki:) Ben kelimelere aşık bir insanım.Bence kelimeler yaşıyorlar.Hangi dilde olduğu  önemli değil.Sözlüklere bayılıyorum özellikle etimolojik sözlükler. Birsürü dil bilsem ve etimolojik sözlüklerini toplasam keşke. 

    Yabancı dil konusunda,  pek şanslı bir çocuk değildim. Okullardaki eğitimlerde çok yeteli değildi.Belirli bir yaştan sonra, dil öğrenmek çok zor. Ama tabi ki ben  pes etmedim. Üniversiteyi bitirdikten sonra, kalktım İngiltereye gittim.Üç ay dil kursu için.Ama orada da gördüm ki, bu da pek yeterli değil ve sistem biraz ticari.Hani hiç mi bir şey kazanmadım,  tabi ki çok ama çok şey kazandım. En azından geyik yapacak konuma gelmiştim yani.Geldikten sonra da dili aktif kullanamadığım için, tabi ki unuttum. Azerbaycana geldikten sonra, Rusçaya merak sardım.İnanılmaz bir dil.Bence dünyada rusça ve arapça İngilizcenin  çok üzerinde bir dil. Kalite açısından.Bir süre kursa gittim, bir noktaya geldim, sonra da bir üniversitenin hazırlık bölümüne gittim. Rusça ingilizce tercümanlık bölümüydü.Hedefim bitirmekti ama oğluşki geldi.

24 Temmuz 2011 Pazar

Müzikli Güneş

Müziğe merakım yeteneksizliğimden geliyor. Aynı şey resim içinde geçerli ama onu şimdi karıştırmayalım. Sanırım yeteneğimin olmasını istediğim ve gram zerresinin olmadığı iki alan bunlar.Ama sanıldığı gibi yeteneğim yok diye pes etmedim, etrafın bütün olumsuz baskılarına rağmen  bunu kendime kanıtlamam gerekiyordu ve kanımın son damlasına kadar uğraştım.Önce gitarla başladım, olmadı. Sonra yan flüte geçtim (29 yaşında) o aslında olacaktı  ama hocanın tayini çıktı. En son dedim telli olmadı, üflemeli olmadı tamam benim enstrümanım piyano.Onun hazin hikayesini hiç anlatmayım ama tahmin edersiniz 31 yaşından sonra o hiç olmadı. İkna oldum yeteneğim yokmuş.Şimdi düşünüyorum hadi Kayranın varsa. Tabiki bu yeteneği ortaya çıkarmak lazım. 

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Sana alalım ama ikimiz oynayalım olur mu?

  Oyuncaklar hayatıma, evlendikten sonra, arkadaş gezmeleri sırasında, çocuk hediyeleriyle girdi.Girdiğimizde aman bir şey alıp çıkalım değil de,  faydalı olsun, eğitici olsun diye inceleyerek almaya çalışıyorduk.Eşimde bu konuda benimle aynı fikirdeydi.Gel zaman git zaman oğluşki geldii.ben oyuncakçılarda kendimi kaybetmeye başladım.Ondan da alalım, bundan da alalım bu çok güzell.. Tabi sonradan öğrendiğime göre benim gibi ebeveynler oluyormuş, normalmiş yani. hamile olmadan önce de eşimle konuşuyorduk,yok o kadar oyuncak alınmayacak, tek tek alınacak.Hatta ben arkadaşlarım çocukların oyuncak alışverişinden şikayet ettiğinde akıl verirdim ukala ukala. ' bence çocukların bu kadar oyuncağı olması  doğru değil,siz anlaşma yapın her yeni oyuncak almak için bir oyuncağından vazgeçsin, bir kısmını saklayın unutsun ,özlesin sonra çıkarın ,fakir çocuklara vermeyi öğrensin, çok oyuncak çocuğu tatminsiz yapar, kıymet bilmez vs vs' Ne kadar akıllıca akıllar vermişim  şöyle bakınca ama sorun uygulanabilirliği zor(muş). Bizde ise kayra 5.ayında ve bir sepet oyuncağı var şu anda bu da kendimi zaptedebildiğim yada eşimin beni zaptedebildiği kadarıyla yoksa durum vahimdi.

22 Temmuz 2011 Cuma

Masajı kim sevmez ki?

Azerbaycan da bir adet var, bebek masörleri.İlk geldiğim zaman duyup da şaşırdığım şeylerden biriydi.Bebek doğduktan bir süre sonra çağırıyorlar eve geliyor,ayda bir falan, zeytinyağı veya susam yağı ile bebeğin masajını yapıp gidiyor.O zamanlar bebek cahili olduğum için bu bana buluş gibi gelmişti , ne süper bir şeymiş dedim. Kara deftere not aldım 'çocuk olunca masaj yaptırılacak'
     Bebek bakım kitapları alırken de aynı zamanda bebek masaj kitabı da aldım bir tane.Ayrıca Akıllı bebekler akademisi kitabı da bebek yogası diye bir dizi hareketlerin olduğu bir kart  vermişti. Baktım içindeki hareketlerin çoğu aynı.Tabi bu da yetmedi en sonun da tesadüfler eseri işinde uzman bir fizyoterapist hanımla tanıştık, o eşime ve bana birkaç derste yapmamız gerekenleri ve ne işe yaradıklarını ayrıntılı olarak  gösterdi.
   Bu kadar çaba tamam da bunun faydası ne? Bazı  insanın bakış açısına göre gereksiz geliyor, kimine göre zaman kaybı, kimine göre de 'yapılsa iyi olur tamam da kim uğraşacak onunla'. Ama bence bu bebeğin gelişimi için gerekli olan en önemli şeylerden birisi.

   Bir önceki yazımda bebeklerin beyinlerindeki sinir bağlantılarından ve gerekli uyarımlardan bahsetmiştim.Görsel,  işitsel ve tensel uyarımlar.Bebeğe bu konuda ne kadar çok uyaran gönderirsek sinirlerin bir o kadar düzenli aktif hale geçmesini sağlayabiliriz demiştik.İşte masaj ; tensel temas ağırlıkta olmak üzere bunların bir çoğunu kapsıyor.Düşünsenize  kim hoşlanmaz masajdan.Kaslarınızın ne kadar gevşediğini, sinirlerinizin ne kadar yumuşadığını ve kendinizi ne kadar mutlu hissettiğinizi aynı şey bebekler içinde geçerli ama onlar için bunlardan çok daha fazlası var. Bebeğin vücudunda çok hafif sinir uçları var beyne giden ve siz elinizle dokunduğunuzda genelde daha güçlü olanları uyarıyorsunuz. Ama masaj sırasında birçok noktayla uzun süre temas ettiğiniz için daha çok uyaran gönderiyosunuz.Hatta bazı uzmanlara göre hafif bir keseyle bastırıp çekmek koşuluyla ,yada hafif bir diş fırçasını vücudunda gezdirmekle bu hafif sinir uclarını daha çok uyarıyorsunuz ve beynin daha fazla aktif hale geçmesini sağlıyorsunuz. Biz annemin yıllardır çekmecede duran iki başlıklı yüz temizleme aletini kullanıyoruz.Başlığın biri vibrasyonlu o kayranın 'bam bam' abisi diğeri de 'fırça kardeşi' .onlar her gün bizi ziyarete gelir ve bir sürü güzel şeyler anlatırlar, kayrayla sohbet ederler.Kayrada bayılıyor buna.Sırt masajı, omiriliklerin etrafına parmak uçlarıyla yapılan hafif masaj da sırt ve boyun kaslarının güçlenmesini sağlıyor. Masajın faydası saymakla bitmez bizce. Kayra ve ben çok seviyoruz.Sindirim sisteminin çalışmasını sağlıyor ve gaz problemi pek yaşamıyoruz  ( bizim kabızlığımıza pek etkisi olmadı ama olanlar varmış) Stress yaratan hormonları azaltıyor.Masaj yaparken devamlı konuştuğunuz için hem sizinle güzel vakit geçiriyor hem yavaş yavaş vücudunu tanımaya başlıyor.
   Biz kayrayla 40 günlükten itibaren öğleden sonra güneş çıktığında camın önüne tezgahı açıyorduk.Yağlarımız, bam bam abimiz , fonda sakin bir müzik.Kayra oyun halısının içinde, tepesinde vazgeçilmez kelebeğimiz , yarım saate yakın zaman geçiriyorduk. Sonrada güzel bir ikindi sütü emiyorduk ve tatlı bir uykuya dalıyorduk.Hala devam ediyoruz tabi ki şimdi tezgahı yere kuruyoruz.
 Bebek yogası kartında aylara göre hareketleri de değiştirerek anlatıyor. Ayak ve bacak masajları emeklemeye yürümeye hazırlık,el masajları ince motorlara hazırlık.Yüz masajı konuşma ve mimik hareketlerine yardımcı oluyor.Ayak altı masajı en önemlilerinden biriymiş ,  refleksoloji uygulaması bütün vücuduna etki ediyormuş okuduklarıma göre.Piyasada birkaç tane bebek masaj kitabı var ben Altın yayınlarının 'Bebekler için masaj' kitabını aldım işimizi gördü.
   Ben bebeğimde ve etrafımdaki uygulayan bebeklerde masajın çok faydalı olduğunu gördüm.Onun mutlu ve huzurlu uyuması beni en çok mutlu eden şeylerden biri ve bu çok işe yarıyor.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Akıllı Bebekler Akademisi


'Çocukluk dönemlerinde öyle zamanlar vardır ki, beyinde bazı kapılar açılır ve gelecek içeriye alınır. Bu kapılar en fazla doğumla 3 yaş arasında açılır ve geleceğin büyük bir bölümü içeri girme şansını yakalar'                                              Graham Greene


Küçük siyah bir not defterim vardır ve içinde  her zaman alınacak bir kitap listesi vardır. O dönem ki ilgi alanıma göre değişir. Yurt dışında olunca;  her canınız sıkıldığında kitapçıya gidip,  canınızın istediğini alamazsınız.Bu nedenle de orada burada duyduğum kitap isimlerini not alırım her zaman.  Hamile olduğumu öğrendiğim  zaman hazırlıksız yakalandım böyle bir listem yoktu ama   tabi ki soluğu kitapçıda aldım ve ne kadar hamilelik kitabı varsa aldım.9 ay boyuncada okudum.bebeğin fiziki gelişimden, zeka ve  ruhsal gelişimine kadar. Elimden geldiğince de hamileliğimi mutlu düzenli geçirmeye çalıştım.Kitaplarda yazılanların hepsinin doğruluğunun kesin olduğunu bilemeyiz ama ya doğruysa:) Elimden geldiği kadar, mantığıma yattığı kadar, zevk aldığım sürece birçok uyarıyı dikkate almaya çalıştım.Bir bilginin doğru olabilirliği birkaç farklı kitapta bulunmasıyla artıyordu.Bazen etrafımdan tepki aldım, hatta bazen de dalga geçtiler, kimi de her şeyi kendi haline bırakmam gerektiğini, çok gereksiz çaba harcadığımı söyledi ama ben kendimi öyle rahat, mutlu ve güvende hissediyordum.Tabi ki en büyük şansım beni her zaman destekleyen ve benimle aynı fikirde olmasa bile bunu  kibar yollarla dile getiren bir eşimin olmasıydı.Doğumun son zamanlarında da bebek bakım kitapları okumaya başladım.Çaktırmadan etrafımdakilerden okuduğum bazı şeyleri soruyordum,  kimi aynı şeyleri söylüyordu kimi farklı.Bu benim ilk bebeğimdi, ilk deneyimimdi ve birazda olsa önümü görmek istiyordum, basit hatalar yapmak istemiyordum.Tabi ki her şey asla kitaplarda yazıldığı gibi değil.Ben sadece alternatif bilgi birikimim olsun istedim.Annem yanımızdaydı ve bize inanılmaz yardımcı oldu ama her şeyi bizim elimizden alıp kendi yaparak değil,biz çabalarken destek olup yetemediğimiz ya da acemi olduğumuz yerde müdahale ederek.

 Bizim için bebeğimizin üç çeşit gelişimi vardı. Fiziksel gelişimi ve bakımı,zeka gelişimi ve ruhsal gelişimi.Biz onun benim karnımda tercihleri olan bir birey olduğunu kabul ettik.Amacımız kendi isteklerimize göre onu şekillendirmek değil, amacımız onun yapısına,  karakterine göre kişiliğinin sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlayabilmekti.
  Bu konuda bu son okuduğum Mehmet Öz'ün kitabında çok güzel bir benzetme var.
'Bize göre bir çocuğun gelişimi; uzun ve nasıl akacağı genelde belirsiz bir nehirde kayıkla ilerlemek gibidir.Kılavuz olarak siz , yönün ve hızın ayarlanmasına yardımcı olursunuz. Çocuğunuz da arkasına yaslanıp her şeyi izleyerek öğrenir.Böylece bir gün kendi kendine kürek çekip dümen kullanmayı öğrenecektir.
* Kayığınızı,  yani çocuğunuzun genetik yapısını göz önünde bulundurun.
* Kürekler, sizin davranışlarınız, hareketleriniz ve sözlerinizdir.
* Nehir çocuğunuzun içinde yaşadığı ortamı temsil eder.
* Sizin nihai hedefiniz , yolcuyu nehirde , bir aşamada dümeni devralabilecek kadar ileri götürmektir.'

Bu benzetme her başlık altında detaylı açıklamalarla devam ediyor.Benim hissettiğim şeyi daha güzel anlatabilecek bir benzetme olamaz sanırım.
  Bu yolculukta benim ilk hedefim 0-3 yaş arası gelişimleri.yukarıda belirttiğim üç başlık altındaki gelişim.Bunun içinde destek alabileceğim materyaller,eğitim kitapları, oyuncaklar, çocuk kitapları, müzik.En önemlisi bunları içinde barındıran bir ortam sağlayabilmek.
   Girişteki alıntıyı Akıllı bebekler akademisi adlı bir kitaptan yaptım.Yazarları Dr.M. Semih Summak ve Dr. Elçin Gören Summak. 'Bebekler için beyin ve çoklu zeka geliştirme rehberi' diye geçiyor.İlginç bir kitap.içinden alınabilecek çok şey var.Bu kitaba ve okuduğumun birkaç kaynağa göre de bebekler doğduklarında beyindeki sinir hücrelerinin çok büyük bir kısmı bağlanmamış oluyormuş.Zaman içerisinde, çok hızlı bir şekilde ,bulunduğu ortama ve aldığı uyaranlara göre bağlanıyormuş.Bir süre uyarılmayan sinir hücreleri ise etkisiz hale geçiyormuş. Sinir hücrelerini çözülmüş örgü iplerine benzetiyor kitapta.Bu algılamalar ise tatma,duyma,görme ve ten yoluyla oluyor. 3 yaşında artık bağlantılar tamamlanmış oluyor ve siz bu bağlantıları geliştirmeye başlıyorsunuz. Başka bir kaynakta okuduğum makalede de ' İnsanlar 3  yaşına kadar gelişim için bir şey yapmıyor , 3 yaşında elinde kalanlarla eğitime başlıyor' diye yazıyordu.Uyarılmayan ve etkisiz hale geçmeyen sinirler kendi hallerinde bağlantılar oluşturuyorlarmış.
  İşte en baştaki parçanın anlatmak istediği nokta buydu.Ben buna yürekten inanıyorum ve bu yönde de elimden geleni yapmak, sanırım bebeğim için yapabileceğim en önemli şey diye düşünüyorum.
 Son olarak bunları yapan herkesin çocuğu süper zeka oluyor yapmayanların ki salak oluyor diye bir düşünce tarzı oldukça cahilce olur. Ama  yine de böyle düşünen insanların çok olduğunu biliyorum.Bunu  açıklamayı her ne kadar  yazdıklarıma hakaret saysam da sanırım gerekli.Biz ; ben ve benim gibi düşünen ve uğraşan anneler çocuklarında olmayan bir şeyi oldurmaya, az olanı çoğaltmaya, çocuğa bilgisayar programı gibi bir şeyler yüklemeye çalışmıyorlar. Çocuklarını süper zeka yapmaya da çalışmıyorlar. Sadece onlarda var olan kapasitenin (bu ne kadarsa) yeteneklerin (bu nelerse) ortaya çıkması için,aktif hale gelmesi için destek oluyoruz,yol açıyoruz, rehberlik ediyoruz. Bunların hiçbiri yapılmamasına rağmen zeki olan çocukların anneleri biz yapmadık salak mı oldu yerine,biz yapmadık bu kadar zeki birde ilgilenseydik neler olurdu acaba diye düşünebilir sanırım.Eski kuşaklarda bunları tetikleyen bazı ortamlar kendiliğinden bulunuyormuş ama şu anda bu ortamı sağlamak için çaba sarf etmemiz gerekiyor.


20 Temmuz 2011 Çarşamba

By By Toyss :((


 Geçmişe biraz ara verip bugünden devam edelim. Gerçi bugün pek canım yazmak da istemiyor ama ilk günden işi savsaklamak istemiyorum.Çok fazlada kendimi kasmak istemiyorum çünkü benim en güzel yaptığım işlerden biri hobilerimi fobiye dönüştürmektir.Bir işe eğlenmek için başlarım sonrada o işin en iyisini yapmalıyım diye kısa bir sürede  canını çıkarırım sonrada ya sıkılır ya yorulurum. Bu işinde bu hale gelmesini istemediğim için sakin sakin gitmek en iyisi.
 Bugün bebeğimle kreşe gittik. Aslında kreş de demek yanlış Azerice Bahçeye gittik.Dünyada Gymboree diye bir eğitim kurumu var. Baküde de  şubesi var.Geçen hafta deneme dersine gittik,  Kayra çok sevdi. Herşeyi çok dikkatle izledi, hiç huzursuz olmadı ki uykusu olmasına rağmen.Yaz sezonu sadece müzikli oyun dersi.Ders ingilizce,  şarkılar söyleniyor,tüller,  ziller değişik tarzda müzikler. Bebekler annelerin kucağında hopluyor zıplıyor birbirini inceliyor,  en komiği de bu sanırım:)Kayranın eline verdiğimiz zilleri, çıngırakları çok zor aldık,  birinde de ağladı vermek istemedi.
  Aileleriyle birlikte olan insanların bebekleri,  kalabalık ortamlarda büyüyor. Sık görmese bile yine de bebekler o sevgiyi hissediyor. Mıncıklanıyor, şımartılıyor ama bizim gibi uzaklarda yaşayanlar için durum farklı. Biz bir haftadır Kayrayla beraberiz, evden çıkmıyoruz.  Pazar günü babamız dışarı çıkardı, hava bulanınca arabadan inmeden eve  geldik tekrar. Bunun için bu oyun dersi bizim için çok önemli.Hem benim içinde değişiklik oluyor hem de eğleniyoruz oğluşumla birlikte.Eylülde asıl gurup başlayacakmış o daha güzel oluyormuş sanırım , sabırsızlıkla bekliyoruz.Kayraya en çok güldüğüm an elinden oyuncak alınıp da by by toyss dedikten sonra hocaanın arkasından  gözlerini ayırmadan baakışı :)Dili olsa çok şey söyleyecekte kıza:)
  Ayrıca bugün babamızda akşam yürüyüşe çıkardı bizi ama Kayra siteden çıkar çıkmaz uyudu:)En azından hava aldı.
  Şu aralar Mehmet Öz ve Mıchael Roizen'in 'Siz Çocuğunuzu Büyütürken 'diye bir kitabı var elimde.Seri bir şekilde okuyamasam da çok eğlenceli, hoşuma gitti.
'' Çocukların beyninin her şeyi sünger gibi emdiğini duymuşsunuzdur.Yani, olabildiğince bulaşık çıkarın.Sözcükleri, sesleri, tatları, renkleri, biçimleri, kokuları, tüm dünyayı döküp saçın! ''

19 Temmuz 2011 Salı

Kayranın Yolculuğu

  Yıllarca aşık olmadan evlenmem dedim.Birisi var dedim beni arıyor onu bekliyorum gelecek.Bana kimse inanmadı.Eşimle ilk karşılaştığımız zamanda işte dedim geldi.O benim diğer yarım, şimdi tamam olduk dedim ama yanılmışım tamam olmamışız bunu 2 yıl sonra anladık tabi.Hastaneye gittik kulak burun boğaz bölümüne kontrolden geçmek için.bu arada sıramızın gelmesini beklerken de baktım karşımda laboratuar var aşkım gel dedim beklerken bi kan verelim test yaptıralım gebelik testi.aslında şüphelenmemizi gerektirecek bir şey yoktu ama o anda kulağıma bi sesler geldi sanki.Aşkım da  ikilemedi 'olur' dedi. Biz kanı verdik, kontrole girdik. o arada oyalandık ve sonucu aldık.ilk önce  Aşkım baktı anlayamadık derken ben elimde sonuç ortada koşturuyorum biri bunu söylesin bana:)böylece Kayranın karnımda iki haftalık olduğunu öğrendik.İnanılmazdı o an.gittik bir pembe bir mavi iki patik aldık.akşamda ailelerimizi yemeğe götürerek patikleri verdik.Herkes inanılmaz mutluydu.
  Biz planladığımız gibi ege turumuza başladık.3000 km 20 gün.muhteşem bir tatildi. Kayra her şeyin tadını alsın diye tabi ben nerenin neyi ünlüyse mutlaka yedim.20 günde de 3 kg alarak döndüm.Sonra Baküye evimize geldik.İki ay kadar bulantılarım sürdü ama çok ciddi bir problem hiç yaşamadık ve rüya gibi bir hamilelik geçirdik.Haftanın iki günü hamile kursuna gittik oğlumla.sporumuzu yaptık meditasyonumuzu yaptık,sonra derslerimizi aldık,biyolojik yapıdan, bebek bakımından, psikoloğa kadar.diğer 3 günde normal sporuma gittim son haftaya kadar.Bu arada rusça derslerime devam ediyordum..Kayranın karnımda duyduğunu biliyordum. Onun da ben ne yaparsam yaptığına,bilginin genetiğe geçtiğine ve bebeğin  genetik yapısı oluşurken hamilelikte annenin ilgilendiği şeylerin çok önemli olduğuna inanıyorum.Tabi gelecek zaman bize bunların etkili olup olmadığını gösterecek:) Bu arada da tezhip derslerim devam ediyordu kayraya müzik dinletmeyi de unutmadım tabi.Rüya gibi bir hamilelik geçirdik tabi bunda aşkımın hakkını vermek lazım o aklımın ermediği sabrının da.39.haftada kayra geldi.biz normal doğuma hazırlamıştık ama kayra bize şaka yaptı.korkuttu bizi.Acil sezeryana girmek zorunda kaldık.Annemin bileti iki gün sonraydı ve yetişemedi.arkadaşlarımız vardı yanımızda.Eşimi doğuma almadılar.O zamanlar biraz zor geçti ve aylarca da etkisinden kurtulamadım.Benim hayallerim planlarım çok farklıydı.eşim yanımızda olacaktı.Fotoğraflar çekilecekti,ilk doğduğu an videosu çekilecekti.Herşey kafamda planlıydı ama hiçbiri olmadı.kayranın kıyafetlerini bile zor aldırdık yukarı.Hatta oğluşumun şapkasını takmamışlar o anda kimin olduğunu bilmediğimiz bir kız şapkası takmışlar oğluma ve ilk fotoğrafları da öyle çıkmış.büyüyünce bize çok kızacak ki benim gibi her an elinde fotoğraf makinesiyle gezen bir anne için utanç verici bir durum.
      Ama ne olursa olsun  yanımda inanılmaz güzel bir melek yatıyordu.Akşam eşimi aldılar yanımıza ve kayra ilk defa babasına gözlerini açtı baktı ve kapattı.iki gün boyunca da bir daha  gözlerini açmadı.
Kayra dünyamıza evimize hayatımıza hoşgeldi.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Biz Geldik

  Merhabalar efendimmm
Biz geldik ,biz kimiz? 5 aylık oğlum kayra ve ben.
Bloglarla yeni tanışmış biri olmama rağmen benimde kesinlikle bloğum olmalı diye düşündüm.Neden çünkü anlatacak çok şeyim var,paylaşacak çok şeyim var,öğrenecek çok şeyim var, birilerine faydalı olacağını düşündüğüm de bir iki kırıntı bilgim var,oğlum için geleceğe yazmam gereken mektuplarım var,fikirlerimi derlemek adına yazdığım, bir iki denemem var paylaşabileceğim,fotoğraflarım var severek çektiğim,yani sonuç olarak hayata dair söylemek istediğim kelimelerim var.
    Önce fikir oluştu hadi dedim, bloğumu yarım saatte oluşturdum ama gerisi gelmedi.Nereden başlamam gerektiğini bilemedim.Dedim ki bir iki örneğe bakayım insanlar neler yapmış.Kapağı bir kaldırdım ki ohooo ben çok cahil kalmışım, millet uçmuş.Sadece anne-bebek konulu aşağı yukarı 200-300 blog buldum, taradım.Onları görünce daha çok kafam karıştı.Nereden başlayacağımı bilemedim, çünkü paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki..Aşkım dedi ki ilk adımını bi at bakalım neler olacak.Oradan da gazı alınca düşündüm ben bu bloğu düşüncelerimi paylaşmak için açmıyor muyum o zaman ilk olarak şu andaki duygularımla başlayım.
      Kafamda şu anda belirlediğim bir sistem yok kendimi akışa bırakmak istiyorum ve yavaş yavaş günlük yazılar paylaşarak başlamak istiyorum.Umarım uzun vadede ortaya güzel bir şeyler çıkar.

   

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger