Çanakkale |
Son zamanlarda, tepsiyle, önüme farklı hayatlar sunuluyor. Ya da ben kendi penceremi hafif aralamış durumdayım hava gelsin , havayla birlikte farklı kokularda dolsun içeri diye.
Bazen olduğunuz yerden kımıldamak istemezsiniz. Özellikle yorgun ve zayıf hissettiğiniz zamanlarda . Kendinizi, en güvende hissettiğiniz noktaya, çakılır kalırsınız. Sizin dışınızda dünya akar gider. Ara sıra dışarı kafanızı uzattığınızda ise, sizin miskinliğinize nispet, dışarıdaki hızdan başınız döner. İçeri nasıl kaçtığınızı bilemezsiniz.
Eğer birileri sizin kolunuzdan çekip çıkarmazsa dışarı, ya da kafanıza balyozla vurmazlarsa, kolay kolay da çıkamazsınız. Bu kaçış, soğukta yavaş yavaş donmaya benzer. Ne zaman kendinizi kaybettiğinizi anlamadan, tatlı bir uykuya dalarsınız. Siz o mekandan çıkmadıkça uyuşursunuz ve bir süre sonra çıkmak isteseniz de bir güç tutar sizi. Bir süre sonra ise dört duvarda, yeni bir dünya kurmuşunuzdur ve artık dışarıya ihtiyaç hissetmezsiniz. İşte o tatlı uykudasınız.
Hayatın belirli dönemlerinde her insan yaşar bunu. Ama hep birileri iter ve çıkarır ya da can havliyle kendinizi atarsınız dışarı. Ben de , işte kendime gelmek için önce pencereyi açtım. Hava geldi, kendime geldim biraz. Sonra çok sevdiğim bir arkadaşımın farkında olmadan kurduğu bir cümle, kafamda balyoz etkisi yarattı. ‘ Kayranın; sokağın, dışarının ahengini hissetmeye ihtiyacı var, sen ne yapıyorsun, hemen hazırlan ve dışarı çıkar onu’ Tabi o biraz daha nazik söyledi bunu ama bende yarattığı etki sert oldu. İçimdeki annelik vicdanının tam merkezine parmak basınca zıplattı beni. Bunu bu zamana kadar çok insan söyledi tabiî ki. Zaten kendimle olan vicdan harbinin tam ortasına denk gelince söylenilenler, bomba etkisi yarattı, savaş alanında. Attık kendimizi dışarı oğluşkiyle. Sokağın ahengine bıraktık ruhlarımızı ve bedenlerimizi. Farklı insanları gördük , ağaçları, rüzgarı , yağmur etkisi yaratan klima sularını hissettik.
Penceremizden de değişik kokular dolmuş içeri, biz gerçek hayattayken. Tanımadığımız insanlar gelmiş, gitmiş biz yokken. Bana ve oğluşkiye selam bırakmışlar.
İnsanları merak ediyorum. İzliyorum, düşünüyorum, tahmin ediyorum. Genelde çoğunluk kendi gibilerden bir çember oluşturmuş etrafına ve oturmuş çemberin göbeğine. Ne dışarıyı görüyor, ne de farklılığın farkında. Siyah beyaz fotoğraf çekenlere bakıyorum, oldukça renkli insanlar hep, renkli çekenler ise daha çok gerçeği siyah beyaz yaşayanlar, renk arayanlar. Bu tezatlık çok net görünüyor makinenin vizöründen.
Hayallerin çoğu fabrikasyon olmuş. Bahçeli bir ev, havyanlar, doğa , orman, deniz. Diğer tarafta, bunların merkezinde yaşayanlar da; şehir, hareket, teknoloji istiyor. Aynı yapıdakiler birbirini çekiyor, hayatlar aynada ki yansımalardan izleniyor. Sorunu olan akıl danışamıyor çünkü, karşıda ki de aynısını yaşıyor.Hayali olan ortaklaşa kuruyor.
Bazen öyle insanlar çıkıyor ki karşıma; işte diyorum, aradığım bu. Ama genelde hep tesadüf eseri ve kısa süreli tanıyabiliyorum onları. Önce hayran oluyorum hepsine. Onlardan ayrıldığım zaman, şimşekler çakıyor gözlerimde. Kafamdakileri unutmamak için aşkıma not tutuyorum.( Eğer çok heyecanlıysam ve bir şeyler yakalamışsam , o anda yazamadığım ve unutmamak için aklımdakilerin hepsini anlatıyorum eşime. Düşünmeden, arka arkaya diziyorum kelimeleri. O da anlıyor bunu ve sessizce dinliyor beni. Düşüncelerimi sese dönüştürüp , sabitliyorum. Aşkıma not tutuyorum, o da saklıyor.) Orada konuşulanları, repliklere dönüştürüp tekrar ediyorum, altlarına yorumlarımla not düşüyorum. Unutulmaması gerekenlere kalın şeritler çiziyorum. Evet, işte böyle yaşamlar var biliyordum, hayalimi kanıtladım, herkes aynı şekilde yaşamıyor, hayatı renkli yaşayıp renkli fotoğraf çeken de var.
Birilerinin param olunca yaparım, zamanım olunca yaparım, imkanım olunca yaparım, çocuklar büyüyünce yaparım, emekli olunca yaparım diye erteledikleri hayatları, bunları yaşarken, diğer yandan çok fazla çaba sarf etmeden , kendilerini yıpratmadan yaşayanlar da var. Karı koca aynı hayalleri paylaşan, aynı heyecanları seven, birlikte çılgınlık yapabilen, bazen birlikte bencil olabilen, hiç bir şeyi abartmadan, gerektiğinden fazla anlam yüklemeden yaşayan insanlar da var, ben onları seviyorum.
Hayatının önemli bir bölümünde ciddi bir kariyer yapmış, geç olmadan ne istediğinin farkına varıp, anında her şeyi bir kalemde silip, basit ama sevdiği işi yapan ve bundan da para kazanan insanlarda var. Bize hayat hep ciddi, olmazsa olmazları olan, savaş halinde tüketilen, önce çalış, para kazan, sonra yersin felsefesinde dayatıldı. Çocuğunun üniversite sınav sonucunu bekleyen çoğu anne-baba da , 'iyi bir bölümle hayatı kurtulacak' anlayışı hakimdi, Hala da çok bir şey değişmedi. Ben bu düşünce yapısını sevmiyorum. İnsanların, kendilerini tanıyarak yetiştirilirlerse, , beklentilerinin de daha az olduğu ve tatmin seviyelerinin düşük olduğu bir hayatla, mutlu olabileceklerine inanıyorum. Bu felsefeyi kendi hayatımıza nasıl uygulayacağımızı bilmiyorum ama Kayranın bu şekilde büyümesini çok istiyorum.
Bunun içinde kafamızı kapıdan çıkarıp, sokağın ahengini hissetmeliyiz ve hayatın bizim dışımızda akıp gitmesine izin vermemeliyiz oğlumla. Babamızın hep bizim arkamızda olduğunu hissederek.
0 yorum:
Yorum Gönder