Sayfalar

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Solomon adasının ağaçları mı yoksa bizim çocuklar mı daha güçlü?


Normalde sınırları keskin çizmeyi sevmeyen biriyimdir. Hayatımda ki EN leri kolay belirleyemem. Bir konuda çok fazla asılı kalamam. Her şeyin tadına bakmak isterim, zıtlıkları severim, önceden bilmediğim bir şeye asla ‘sevmem’ yorumu yapmam. Özellikle de bilgi alınacak konularda daha açığımdır. Ama film konusu benim için biraz karışık. Belki de etrafımda gıcık diye nitelendirilebilecek, uyumsuzluğum, bu konudadır. Film izlemeyi çok severim.
   
Özellikle hayatımın bir döneminde günde en az 2 film izliyordum. Ama zamanla bu konuda çizgilerim oluştu. Tercihlerim kısıtlandı.
Korku filmi izlemeyi sevmiyorum , çünkü benim mantığımda film, rahatlamak için ve güzel zaman geçirmek için izlenen bir şey ve sonunda  gerilmek hoşuma gitmiyor. Zaten hayatta gerilecek birçok neden var. Birde ben zar zor ayırdığım zamanı neden gerilmek için harcayım. Diyorum ama en başta eşim, kesinlikle katılmıyor bana. O da tam aksi gerilim, psikolojik gerilim manyağı. Her tür komedi filmlerinden de hoşlanmıyorum. Bana zorla hadi gül diye espri yapılmasını, komik olacak diye yapılan salak hareketleri ve neden olduğunu hiç anlayamadığım küfürlerin komedi tarafını göremiyorum ve hoşlanmıyorum. Kaliteli ve doğal komedilerden hoşlanıyorum. Kanlı filmleri de sevmiyorum. Polisiyeleri severim, strateji filmlerini severim, tabiî ki her hatun gibi romantik komedilere bayılırım. Filmin sonunda suratımda kocaman anlamsız bir gülümseme olacak, kendi aşkımı düşüneceğim, kahramanların yerine kendimi ve aşkımı koyacağım, şöyle bir kıyasa gidip, sonra tabiî ki aşkımı galip çıkaracağım ve huzur içinde uykuya dalacağım.  Tarihi filmleri de severim.  İşte benim sevdiğim tarzların içinde kalitelisini bulmak çok zor. Onun içinde arkadaş toplantılarında ben hep gıcık biri oluyorum. Bu konuda çok muzdaribim ama on tane anlamsız film izlemektense bir tane adam gibi izlemeyi tercih ederim. Bu konuda şöyle bir şansım var; etrafımda sinemaya düşkün arkadaşlarım var ve benim zevkimi de sağ olsunlar anladıkları için yönlendirebiliyorlar.
 Uzun zamandır izleyemiyordum. İki gecedir üst üste güzel filmler denk geldi. İkisinin de konusu çocuktu. İlki  İran yapımı ‘ Cennetin Rengi’ (Rang-e khoda). Kör bir çocuğun hikayesi. Çok hızlı değil ama kesinlikle çok güzel bence. Sade ve yalın anlatımı var.
  Asıl olay bugünkün de. Çok uzun zamandır bu kadar zevk alarak film izlememiştim. Yahoo da  (montessori_eğitim) diye bir grup var. Annelerin montessori hakkında fikir paylaştıkları bir ortam.  Bu filmi oradan duydum. Hint yapımı, ' Her Çocuk Özeldir' . Disleksi (öğrenme bozukluğu) olan bir çocuğun hikayesini anlatıyor ama  bence çok daha fazlası. İşte bu filmlerin türü neyse ben onu seviyorum.
  Solomon adasındaki yerlilerin farklı bir ağaç kesme şekilleri varmış.(tabiî ki filmden öğrendim) Güçlerinin yetmediği ağaçların etrafını sarıp hep bir ağızdan kötü sözler söylüyorlarmış ve birkaç gün sonra ağaçlar kurumaya başlıyormuş. Sonrada kendiliğinden devriliyorlarmış.
Bir kısım insan hala çiçeklerle konuşan insanlarla dalga geçedursunlar. Koca ağaçlar kötü söze dayanamıyormuş.
  Çok ilginç bir kitap okumuştum. Japon bir araştırmacı suya değişik müzikler dinleterek , suyun kristal yapısının fotoğraflarını çekmiş. Kitapta bu fotoğraflar vardı ve inanılmazdı.
Seni seviyorum denilen suyun kristal yapısı çiçekli ve berrak olurken kötü söz söylenen suyun yapısı koyu ve karmaşık bir yapıya dönüşüyor. Klasik müzikle farklı kristaller oluşurken rock müzik gibi sert müziklerle kararıyor.
 Su ve bitki bile ses frekanslarından, iyi ve kötü sözden, sakin ve sert müzikten bu kadar etkileniyorsa insanoğlu ne dayanıklıymış diyorum bazen kendi kendime. Koca ağaç devrilmiş biz hala birbirimize bu kadar hakaret ederek ayaktayız ya helal olsun bize.
    Filmlerin konusu çocuklardı. Kaç gündür de her yerde karşıma aç çocuklar çıkıyor. Ama nedense bu konularda kalemim bağlanıyor. Söyleyecek çok ama çok şeyim var. İçimde biriken şöyle gözümü kapatıp arka arkaya saymak istediğim çok kelimelerim var ama sıralayamadım. Dün gece saat kaça kadar bu konularla ilgili yazdım yazdım ama yayınlayamadım. Olaya taa, 3 yıl süren , kimsesiz çocuklarla ilgili faaliyetlerimden girdim, dünkü filmin etkisiyle işitme ve görme engelli çocuklardan çıktım, daha bugünkü filmi hiç hesaba katmadım. Bir tarafta aç çocuklar. Daha neler neler. Ama ben kimsesiz çocuklarla ilgili çalışırken hep beterinin beterinin olduğunu ve bunun sonu olmadığını öğrenmiştim. Bir  çocuk görüyorsunuz, hikayesini dinliyorsunuz ve daha beteri olamaz diyorsunuz ama hep karşınıza çıkıyor.  Konu derin ve uzun. Görüldüğü gibi hala kelimeler toplanmadı ve bu konuyla ilgili, kalemim, huzurunuza çıkmaya hazır değiller.
  O zamanlarda Ayşe Armanın yazılarını okurdum ve hep çocuğundan bahsederdi. Bende bu taraftaki çocuklarımı gördükçe sinir olurdum. Oturdum mail yazdım ‘dünya da sadece senin çocuğun gibi çocuklar yok, biraz da bizim çocuklardan bahsetsen’ diye. Cevap bile gelmemişti. Dün yazı yazarken bir an aklıma o geldi. Şu anda bende herkese açık bir yerde yazabiliyorum ama hep kendi çocuğumdan…. Onları anlatmayı beceremedim…
  Koca ağaçlar dokunmadan devriliyor ama çocuklar hala ayakta…. Dünyada ki en güçlü varlıklar….

3 yorum:

esra dedi ki...

Harikasın fıstığım, kalemine sağlık...

sek güzeli dedi ki...

anlatmanın mümkün olduğunuda sanmıyorum,bir kaç gündür biyolojik saatim garip bir hal aldı bu sabah saatlerindede baktım uyuyamıyorum soluğu çocuk esirgemede aldım ama biri bugünü anlat dese her kelime bir sonraki için yetersiz geliyor

Adsız dedi ki...

Film izleme tarzın aynı ben :) ben de 2. filmi bugün izledim. Solomon adasını araştırırken karşıma burası çıktı. Çok haklısın. Ve film de çok çok güzeldi..

Yorum Gönder

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger