İki katlı bir evin üst katında, arka tarafa doğru uzanan, upuzun bir koridor varmış. İşte ben, o koridorun sonunda ki odada doğmuşum. Annem beni çok sevmiş, yalnızlığına ortak olmuşum. Anne olunca anladım, onun, beni doğurduğunda ki duygularını. Yaşanmadan anlaşılmazmış. Annem de, oğlumu kokladığım gibi, koklamış beni. Babam yokmuş yanımızda, yetişememiş bana.
Doğduğu yeri görme şerefine nail olanlardan oldum. O köşede cennet kokumu duydum.Ben doğdum. Dünyayı değiştirmeye geldim. Annemin - babamın kızı, kardeşlerimin ablası, aşkımın sevgilisi, oğluşkinin annesi olmaya geldim. Güzel bir yuvaya, sevginin tam ortasına geldim. Ben geldim ama dünya durmadı. Yine bir ramazan günüydü. Bana hoş geldin diyen iftara koştu. Ben de dedim dinleneyim bari, daha yapılacak çok işim, gidilecek çok yolum var. Baktım babam geldi, izin almış komutanından. Baktı bana, hayretle, elleri titredi beni ilk defa tutarken. O anda annem – babam – ben, oda da bir sıcaklık oldu, baktım beni getiren melekler gidiyorlar. Beni emin ellere teslim ettiler. Gözlerimi araladım, gülümsedim onlara.
Beni görmeye gelenlere baktım. İyiyle - kötüyü, güzelle – çirkini, sevenle-sevmeyeni anladım. Dünya karışık yer dedim. Sonra başladım büyümeye. Yürüdüm, ilk adımımı hatırlamıyorum. Konuştum, ilk kelimemi hatırlamıyorum. Düştüm, takıldığım yeri hatırlamıyorum. Mutlu oldum, onu hatırlıyorum. Sevildiğimi hissettiğim de. Biri bana sıcacık sarıldığın da, içine almaya çalıştığın da, gülümseyerek baktığın da.
En eskiye dair, belleğimde ki yer, yine doğduğum ev. Annemle babam İstanbul’a gitti. İlk ayrı kalışımdı. Dedem bana dua öğretti. Hemen öğrendim, çokça okudum. Çabuk gelsinler diye.Bir daha beni bırakıp gitmesinler diye. Doğum günüm oldu. Annem iki katlı çikolatalı pasta yaptı. Hediyemi hatırlamıyorum ama pastamın tadını hatırlıyorum. Babam fotoğrafımı çekti, kendisi tabletti. Her hareketimi çekti, büyümeme yetişmeye çalışmak için çekti, beni zamana kaydetmek için çekti.
Büyüdüm. Okula başladım. Başka bir dünyayla tanıştım. Kitaplarla, defterlerle, yeni arkadaşlarımla tanıştım. Çok sevdim onları. Bütün sırlarımı, duygularımı, onlarla paylaştım. Aşık oldum, utandım. Kim olduğunu hatırlamıyorum. Kalbim de önceden hissetmediğim bir çırpıntı olduğunu hatırlıyorum. Sonra da hayal kırıklığını, canımın çok yandığını. Oyuncaklarımı hatırlamıyorum, kitaplarımı hatırlıyorum. Annemle birlikte , dakika tutarak okuduğumuzu ve kelimeleri saydığımızı hatırlıyorum. Babamın İstanbul dan bana kitaplar getirdiğini. İstanbul hayalimde, çok kitap olan yerdi.
Ondan sonra daha çabuk büyümeye başladım, ben ne olduğunu anlamadan her şey hızlı akmaya başladı. Daha ben bir şeyin tadını alamadan, yeni bir şeyler oluyordu. Birden bire ne oldu hiç anlayamadım.
Her doğum günümde, günlüğüme kendimden bir şeyler karaladım, bir sonraki seneye hayaller ısmarladım. Büyümek çok zor oldu. Kimi zaman, kendimde kayboldum, kimi zaman fırtınaların içinde sıkı sıkı tutundum.
Ben doğduktan beş gün sonra, başka bir şehirde, bir hastane de bir erkek bebek doğdu. Bizim kaderlerimiz o anda birleşti. Hayat bize sürpriz yaptı bir araya getirdi ama söylemedi. Anlayamadık biz de. Tekrar kendi yollarımıza ayrıldık. Yaşam biriktirdik. Aşkı hak etmeyi öğrendik. Birbirimize sıkı kenetlenmek için törpülendik. Ama hep hissettim onun varlığını. Zaman geldi, kapattım gözlerimi, gel artık dedim, özledim seni…Geldi. Kalbimle anladım, o olduğunu. Düşünmedim hiç. Evlendik. Ruhlarımız doğduğunda birbirinindi. Bedenlerimiz anca kavuşabildi. Aşkı yaşadım masallarda ki gibi doyasıya. Çölde suya nasıl kanılmazsa, öyle kanamadım onu sevmeye. Uykumdan sıçradım, sevgimden. Yüzüne baktım, gülümseyerek uykuya daldım.
Misafirimiz gelmeye karar verdi. Buyur dedik, seni bekliyoruz. Heyecanla büyüttüm onu içimde. O aşkın mucizesiydi, her hücresinde sevgi vardı.
Yanağı, yanağıma değdiğin de, yeni kendimle tanıştım. Bedenim masadayken ruhum yükseldi, tepeden baktım kendime, bebeğime. Beni, benden uzak izledim. Anlayamadım. Hayatın rengi değişti, anlamı değişti, amacı değişti. Masanın üzerindekileri kolumla sıyırır gibi , önce ki hayatımı sıyırdım bir tarafa, yer açtım oğluma. İlk çaresizliğimi ameliyat masasında yaşadım. Vücudumun yarısı uyuşuktu, kımıldayamıyordum , o tanımadığım birilerinin elindeydi. Dokunamıyordum.
Hemen telefon açtım babasına dinlettim ilk sesini. Bunu kaçırmamalıydı ne bunu ne de bundan sonra ki onunla ilgili hiç bir şeyi. Onun için daha zordu yanımızda olamamak. Bir parçam oğlumla bir parçam aşkımlaydı.
Altı saat geçti Oğlum hiç gözünü açmadı. Babası geldi, gözlerini araladı, gülümsedi ve tekrar kapattı. Oda da sıcak bir esinti oldu. Anladım, oğlum meleklerini gönderdi. Artık emin ellerdeydi.
Anne oldum. Evimin rengi değişti. Bugüne kadar evimi, aşkımızı, hep kötüden korumaya çalıştım. Kimi zaman çok zorlandım ama başardım. Şimdi korumam gereken bir yuvam oldu.
Bu benim ilk ‘anne doğum günüm’. ‘Anne doğum günü’ demek, ikinci doğduğun gün demek. Yeniden doğduk ve şimdi tekrar büyüyeceğiz. Bu sefer yolu biliyorum, umarım oğluma iyi bir rehber , aşkımın sağlam bir can parçası olabilirim..
2 yorum:
Tek kelimeyle muhtesem bir yazi olmus! Yasananlar bu kadar kalbe dokunarak tarif edilebilir. Tebrikler!
Biz kendi meleklerimizi gonderdik ama ne mutlu ki hayatimiza yeni melekler eslik ediyor artik...
ne mutlu sana iki can suyun var hayatında onlarla huzurlu nice yıllara
Yorum Gönder