En büyük hayalim yurtdışına gitmekti. Hep hayal ediyordum ama nasıl olacağını bilemiyordum. (Gerçi fallar da hep çıkıyordu ama çin de yaşayacaksın diyorlardı. Kahve falında da çin nasıl anlaşılırsa?) Bekledim, zamanı kolladım, fırsatları, imkanları ama hiçbir şey olmadı. Okul değişimleri vardı ama çalışkan olmak lazımdı ya da bir miktar dil bilmek. Onlarda ben de yok. Okul bitti. Çalışırken bir gün dedim; ne olursa olsun ben gidiyorum. Düşündüm; şimdi, tek başıma ve özgürken yapamazsam, belki de hiç yapamam diye. Bir firma buldum, yurtdışı eğitim firması. Ailemin ve özellikle (kız kardeşimin) desteği ile ilk adımı attım. Yolculuk İngiltereyee. Üç ay kaldım, hayatımın temel taşlarını oluşturan, birçok şey gördüm, öğrendim. İlk defa uçağa bindim. (Onu da kaçırıyordum her zaman ki gibi) Cebim de bir sürü kelimeyle döndüm. Bundan 6 sene önceydi. Tek başıma, hayatında uçağa bile binmemiş, adam gibi dil bilmeden, bir cesaret gittim. Sonra oradan yine bir cesaret (şu anda akıl erdiremediğim cesaretle) turla parise gittim. Dört günlüğüne. İki katlı bir otobüs, bir tane Türk yok, ben de İngilizce yok, (hani, bildiğin, yok yani), komediydi. Hatta bir seferinde tur otobüsü beni, yanımda bir Japon ve İsveçli kızla unutup gitmişti. Kaldık eyfelin önünde. Biz aval aval bakarken gitmişler. Anlaşamıyoruz da. Telefonlar da bozuk. Taksiye bindik, adam İngilizce bilmiyor. İsveçli Türk usulü, adam anlamadıkça bağırıyor. Yine ne varsa Japon da vardı. Telefonları birleştirdi, tur kaptanını aradı yeri öğrendi. Taksi şoförü İngilizce bilen birini aradı, japon telefondakine anlattı, o şoföre çeviri yaptı. Pembe evin oraya gidicez! Ama sonunda yakaladık otobüsü. Pembe evin yanında ki müzenin önünde.Allahtan Paris küçük yermiş.
Deli cesareti midir biliyorum ki.
Aradan yıllar geçti, aşık oldum. Adam dedi, Baküye gidiyoruz. Seninle dünyanın her yerine gelirim dedim, geldim buraya. Ama bana bir şeyler olmuş, evden çıkamadım günlerce. Bir gün tüm cesaretimi toplayarak, elli metre uzakta ki metronun oraya gittim, orada ki hırdavatçıdan merdane aldım ( ilk aldığım şey merdaneydi, sanki çok hamur açarmışım gibi) hemen geri geldim. Akşam büyük olay, eşime anlattığım. ‘Ben bugün dışarı çıktımmm ve merdane aldım,oleyy ’. Kendime inanamadım. Çıktığıma mı, çıkamadığıma mı?
Başlarda tatile gelmiş gibiydik, sonradan anladım ki buradayız artık. Yavaş yavaş kafamı dışarı çıkardım. Yabancı ülkede birileriyle nasıl tanışırsınız. Aslında bu ilginç bir konudur. Aylarca tanışmayabilirsiniz, böyle bir ihtimal de var. Ama ilk adım eşinizin işyerinde ki insanlar ve aileleridir. İkinci adım; çocuğunuz varsa, okul arkadaşlarının aileleri. Seversiniz veya sevmezsiniz ama en kısa bağlantılar budur. Tabi bizim biraz değişik oldu. İlk adım, eşimin Türkiye de ki arkadaşının Bakü de ki arkadaşları oldu. Çoğuna göre çok şanslıydık bu konuda.
Yurtdışında çok fazla kafanıza göre insan bulma şansınız yoktur. Her şeyin hayalinizde ki gibi olma şansı yoktur. Her istediğinizi yeme şansınız yoktur. İstediğiniz zaman kendi diliniz de sinemaya, tiyatroya gidemezsiniz. Tv programlarını ülkenizle aynı saatte izleyemezsiniz. Zaman geçtikçe, çocuğunuzun okulu sizin için büyük problem olur. Her zaman dil sorunu vardır, mutlaka ana diliniz bozulur. Bakıcıların dili ve adetleri hiçbir zaman sizinkinden olmaz. Bayramları, çoğu zaman, ülkenizde ki tadında yaşayamazsınız. Her ülkeye gidişte bir hediye furyası vardır. Valiz yerleştirme de uzmanlaşırsınız. Bir süre sonra valize bakıp kilosunu söyleyecek hale gelirsiniz. Erkekler çok şey taşımak istemez, kadınlar anlamsız şeyleri, o görmeden sıkıştırmaya çalışır. Her zaman bir kitap problemi vardır, hem ağırdır hem lazımdır. Bu liste o kadar uzayabilir ki.
Bizim en sevdiğimiz şeylerden biri, yeni gelen insanları misafir etmektir. Hemen kısa bir özet geçip, mutfak alışverişi nereden yapılır, ucuz şeyler nereden alınır, nerede yemek yenebilir, internet bağlantısı, damacana su nereden alınır (sucu ziyanın komisyon vermesi lazım bana) . En önemlisi de ülkenin sevilecek yönlerini anlatmak. Çünkü biz seviyoruz, burada yaşamaktan mutluyuz.
Eğer mutlu olmak istiyorsanız birkaç kısa kural vardır. Bulunduğun ülke de sevdiğin şeyleri kendi gözüne sokacaksın, hep tekrar edeceksin. Türkiye de bu vardı, demek yerine , buranın şununu seviyorum diyeceksin. İnsanları eleştirmek yerine, olduğu gibi kabul etmeyi öğreneceksin.
Birkaç nokta vardır zor olan sadece. Bebeğini yalnız büyütürsün, birine bir şey oldumu kısa sürede ulaşamazsın, kendine bir şey oldu mu, sevdiklerin uzakta erirler.
Ülkemi çok seviyorum ve dünyadaki en güzel ülke olduğuna inanıyorum. Kıymetini bilmediğim, bir sürü şeyi görüyorum. Farklı milletleri görünce, kıyasladığım için, Türk insanının birçok özelliğini fark ediyorum.
Ama yabancı ülke de yaşamayı da çok seviyorum. Farklılıklardan zevk alıyorum. Keşfetmeyi seviyorum. Her gün yeni bir sürprizle karşılaşmayı seviyorum. Başka milletten insanları tanımayı seviyorum. Değişik dilleri seviyorum. Farklı yemekleri seviyorum. Yeni insanlarla tanışmaya bayılıyorum. Çok Mutluyum.
5 yorum:
Tek kelimeyle sahane Deyyan'cim! Cok guldurdun bizi... Ha Baku, ha New York... Hayatlar farkli ama duygular, yasananlar ne kadar cok birbirine benziyor. Yazilarini dort gozle bekliyorum
Sevgilerimle
Nil(ufer)
Bu yazinda aslinda hepimizin yarasina parmak basmissin. Tek kelimeyle cok keyifli bir yazi olmus. Okurken cok eglendik :)Tesekkurler!
Deyyan cok guzel bir yazi olmus ,
mekanlar farkli ama yasananlar o kadar benzer ki :)
sevgiler
Gokcen
Süper bir yazı:-)))Okudukca gülüyorum:-))İnsanların kendini bilmesi ve tanıması kadar güzel bir şey olmasa gerek. (OKAN ÇELİK-AKSARAY)
Sadece gülmekle olmuyor okan bey, sizi üyeler bölümüne alsakta bi kayıt yaptırsanız:))
Yorum Gönder