Sayfalar

7 Eylül 2011 Çarşamba

Kahve Çekirdeği...



     Melekler dünyaya  doğduklarında, hayata ilk tutunma aracı anne kokusudur. Annelerinin yüzlerini göremezler, seslerini de tanırlar ama anne kokusu onları en çok güvende hissettiren şeydir. İnsanlar onlara hoşgeldin demek için geldiklerinde   ilk olarak koklarlar. Bebek kokusunu sevmeyen olamaz. Onun üzerine sinen koku, gelirken ona eşlik eden meleklerin parfümüdür belki de. Ya da geldiği dünyanın rüzgarı, bilinemez. Ama bu dünyaya ait bir koku olmadığı kesin. Anneleri ve bebekleri bir odaya koysanız ve gözlerini bağlasanız, istisnasız hepsi birbirini bulabilir. Kokularından tabi ki. Her insanın, parmak izi gibi ten kokusu vardır ve bunu en iyi çözen de anneler ve bebekleridir.
  

     
    İnsanların hayatında çok önemli bir yere sahip olan ama pek fark edilmeyen yeteneklerden birisi koku alma duyusudur. Beynin çalışmasında üç ayaklı bir algılama sistemi vardır. Görsel, işitsel ve üçüncü ayakta duyusal diye geçer, bazı kaynaklarda. Bu duyusalın içerisinde, dokunma ve koklama hissi de vardır. İkisinin de kendine ait ayrı hafızaları bulunur. Bütün hafıza çeşitlerinde olduğu gibi bunda da bazı insanların ki daha gelişmiş, bazılarının ki ise daha zayıftır.
     
    Koku alma duyusu sağlam olan insanların lezzet algılama hassasiyetleri de çok fazladır. Yedikleri yemeğin içindeki bir birinden farklı baharatları ve malzemeleri net sayabilirler. Bende bu yetenek çok gelişmiş değil tabiî ki ama en azından bazı insanlarda ki kadar da kötü sayılmaz. Hiç olmazsa zehirlenebileceğim gıdaları algılayabiliyorum. Buna da şükür.
  
    Özellikle hamilelikte tam köpek modundaydım. Kötü kokular bana işkence gibi geliyordu.  Hele sigara, çöp ve bulaşık makinesi öldürüyordu beni. Sonradan öğrendiğime göre de aslında bu kadınlara verilen bir korunma mekanizmasıymış. Anneler  hamileyken, bebekleri için tehlikeli olabilecek bazı yiyecekleri veya bazı ortamlardaki kimyasal kokuları fark edemeyebiliyorlar. Ama değişen hormon dengeleriyle kokulara duyarlılık artıyor. İsteseler de çoğu zaman yiyemiyorlar veya o ortamlarda duramıyorlar. Her hamilenin duyarlılığı farklı da olabiliyor tabi.

 Bazen çocukluğumla ilgili  kokularda  hafızamı zorluyorum. Sadece anneannemle dedemin evlerindeki,  misafir odasındaki, gömme dolabın kokusunu hatırlayabiliyorum nedense. Naftalin ve şeker karışımı farklı bir kokuydu. Gözümü kapattığımda, o koku beni hemen, o odaya ve o zamana uçuruyor. Anneannem nikah şekerlerini ve bayram şekerlerini o dolapta saklardı. Ama nedense o dolaba naftalinde koyardı.  Beklide naftalinli nikah şekerleri vardı, büyük ihtimalle. Aynı zamanda da dolabın kendine has bir ahşap kokusu vardı. Üç kokunun birleşmesinden ortaya tuhaf bir şey çıkıyordu.
  
  Şimdi bile, ne zaman tüle sarılı badem şekeri görsem, burnuma bu koku geliyor. Gizli bir şeyler keşfetme duygusunu hissediyorum.  Yasaktı çünkü o dolabı karıştırmak. Hele o ahşap gömme dolaplardaki esrarı, hiç bir yerde bulamazsınız. Küçük bir çocuk için, Alisin harikalar diyarına açılan, kapıya benzer. Ama orası Alisin değil, sizin harikalar diyarınızdır. Bir kokuyla girdiğiniz çocukluk anıları uzar gider işte.

   Kayrayı mutfakta büyütmeyi çok isterdim. Bilmiyorum ne kadar başarabilirim. Mutfakta yemek kokuları içerisinde büyüyen çocukların büyüdüklerinde yemek zevkleri inanılmaz gelişmiş oluyor. Çünkü koku kütüphaneleri çok zengin oluyor. Bebekler üç yaşına kadar beyinlerindeki bağlantılar hızlı bir şekilde tamamlanıyor. Farklı kokuların  algılanmasının ise beyin gelişiminde çok büyük bir önemi var. Bilgiyi beyne kaydederken, eğer duyuları işin içine sokarsanız, o bilginin kalıcı olma ihtimali yükseliyor. Hatırlamak istediğiniz bilginin kenarına, sevdiğiniz bir koku veya bir duygu iliştirirseniz eğer,  beyin bu duyguya daha kolay ulaşabiliyor ve bu da istediğiniz bilgiyi çağrıştırıyor.

   Kayra için aromatik yağları kullanıyorum. Biraz suya damlatıp altına mum yakarak, ondan uzak bir mesafeye koyuyorum. Eskiden tütsüleri çok kullanıyordum ama birkaç yerde zararlı olduğunu okuyunca aromatik yağları kullanmaya başladım. Özellikle yatmadan önce, yatak odasında okaliptus yağı kullanıyorum. Hem uykunun kalitesini artırıyor, hem de solunum yollarını dezenfekte etmeye yarıyor. Kayrayla hala aynı odada yattığımız için buna dikkat ediyoruz.

   Kokuları önemsememe rağmen parfümlerle pek aram yoktur. Nedenini bilmiyorum ama belki kimyasal olduğu için. Kolay seçemem. Son aldığım parfüm greyfurt ve portakal kokuluydu.  Parfüm almaya gittiğimde, kokulardan çok masanın üzerine koyulan kahve çekirdeği dikkatimi çekmişti. Meğerse burunda ki kokuyu nötrlemeye yarıyormuş. Çok ilginç gelmişti. Çok fazla parfüm kokusu deneyen insanlar arada kahve koklayarak yeni kokuyu daha net alıyorlarmış.
Bazı insanlarda  parfüm takıntısı gerçekten ciddi derecede. Bence tehlikeli bir konu, hem kimyasal olarak, hem de ekonomik olarak. Şöyle siz geçtikten sonra arkanızdan buram buram kokunuzun kalmasını istemek, sanırım normal bir içgüdü. Bazı dişi hayvanlarda bunu hormonlarıyla  yapıyor. Ama arkadan gelen insanla, zevkler farklıysa eğer, sizden sonra asansörden kusarak inen tipler de görülebilir.

Bence her şeyin doğalı güzel. Bir arkadaşım anlatmıştı;  bebek doğduktan hemen sonra, babası, bebeğin üzerine bulaşmış   o sıvıdan burnuna sürerse, nerede olursa olsun çocuğunun kokusunu alabilirmiş, tıpkı anne gibi.
 Bebek kokusu, tıpkı bebek saflığı saklanamadığı gibi saklanamıyor ne yazık ki.  Ama büyüdükçe insana ait bir ten kokusu gelişiyor. Duyarlı eşler birbirlerinin kokusunu hatırlayabiliyor.

   Her şey sonunda,  hayatı biraz daha farkına vararak, tadını alarak, özümseyerek, daha yavaş ve sakin yaşamaya bağlanıyor. Doğal olan şeyleri görememek, hissedememek veya farkında olmadan, üzerini kapatarak, yok etmeye çalışmak çok acımasızca.
 

1 yorum:

utermeal dedi ki...

Beni nerelere götürdün Deyyancım. Kendimi o dar sokaktaki üç katlı masalsı evde buldum birdenbire. seninle beraber o dolabı açtım. içinde dedemin hacıdan getirdiği oyuncak fotoğraf makinesini, dedemin tesbih boncuklarını, o boncuklardan tesbih dizmeye çalışmamızı ve her seferinde hem de neredeyse sonuna gelmişken ipin elimden kayarak bütün boncukların yere saçılışını, sabırla tekrar tekrar denememizi ama her seferinde ipin elimden kaymasını, boncuklar yerlere dağılırken attığımız kahkahaları, dedemin gülerek "gulme gulme" deyişini... o odayı da, dolabı da, mutfaktan yukarı kata çıkan merdivene açılan servis penceresini de, oynadığımız oyunları da, terası da, bodruma inerken hissedilen rutubet kokusunu da, anneannemin dikiş makinesinin sesini de, dedemin karşı fırından aldığı sıcacık somunun içine koydumuz tereyağını ve anneannemin pamuk elleriyle yaptığı basma peyniri de, pamuk ninemi ve melek dedemi de çok özlemişim. Allah rahmet eylesin...

Yorum Gönder

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger