Sayfalar

15 Eylül 2011 Perşembe

Bir Kaç Yüzyıl Geçerli Ehliyet...

Kayra babasının anneannesiyle elele
   Annemin zamanında ki çocuklarla, benim zamanımda ki çocuklar arasında bu kadar fark olması, dünyanın geleceği açısından beni korkutuyor. Bu kadar kısa süre içerisinde, insan denen varlığın beyin yapısı, bu kadar hızlı değişir ve gelişirse birkaç kuşak sonra bize ne diye bakacaklar. İlkel insanlar, taş devri insanları, teknolojisiz insanlar veya başka neler diyecekler. Biz şu anda geleceğin ilkelleriyiz yani. Benim torunum, annem hakkında, ‘Biliyor musun,  internete kablo ile bağlanıyorlarmış, ne garip dimi’ diyecek. Ben bile o kadar süre  google’sız nasıl yaşamışız hiç anlayamıyorum ki o nasıl demesin ki.
   

 
  Ben mi büyüdükçe küçülüyorum, yoksa bu dönemin çocukları mı, küçülmeden büyüyor bilmiyorum. Yeni nesilde büyük bir farklılık var, orası kesin ama bu gelişme mi gerileme mi. Neye göre gelişme, kime göre gerileme olabilir. Çok göreceli. Kafam çok karışık. Oğlum olduktan sonra her şeye çocuk gözüyle baktığım için onlarla empati kurmaya çalışıyorum. Onlar gibi düşünüp hissetmeye çabalıyorum ama çok zormuş bunu yapabilmek.
 
   Bugün ev sahibimizin eşi aradı. ‘Oğlum Kayrayı çok görmek istiyor, bir haftadır başımın etini yiyor, görmesi mümkün mü?’ dedi. Tabi ki dedim. Aşağı parka inerken haber vereyim gelsin. Bir süre sonra telefon açtım , çocuk geldi. Elinde bir paket. Diş kaşıyıcısı almış. Hediyesiz de gelmeyiz. 6-7 yaşında bir erkek çocuğu. Karşılıklı sohbet ettik. Bana ‘ Dikkat edin de fazla ısırmasın, yoksa yırtılır . İçerisinde tuzlu su var yutabilir’ dedi. Baktım gerçekten  de diş kaşıyıcısının içinde   su var, ama incelemeden anlaşılmayacak bir şey. Nerden biliyorsun dedim. Ben küçükken ısırmıştım da yırtılmıştı dedi.  Neler yapıyorsun dedim, ‘okul vardı ya bugün, birden dörde kadar, çok yoruldum’ dedi. Sinemadan, bilgisayar oyunlarından, sohbet ettik, ‘biliyor musun?’ dediklerine hep ‘bilmiyorum’ demek zorunda kaldım. Bu çocuk Azeri ve bütün sohbeti Türkçe yaptık. Sonradan anladım ki, aslında Kayradan çok, benimle Türkçe pratiği yapmak için gelmiş. Çizgi filmlerden Türkçe öğrenmiş. Bunu kullanmak istiyor.
 
   Yan binada oturan başka bir çocuk var. O da 10-11 yaşındadır en fazla. Arabistan’dan gelmişler, Bakü de Oxford’a gidiyor. Arapça, İngilizce, Rusça ve Azerice konuşuyor. Şans eseri,  karışık milletten insanların olduğu bir ortamda bulunduk çocukla. Herkes aynı anda, farklı bir dilde konuşuyor çocukla. Arapça, Rusça, Azerice İngilizce, Türkçe. Hızlı bir şekilde, herkese soru sorulan dilde cevap verdi. Eskiden olsa bu çocuğa dehşet derdim ama artık bunlardan o kadar çok ki etrafımda. Yalnız buradaki gariplik şu; bazıları şartları gerektirdiği için bu şekilde donanımlı yetişiyor, bazıları ise ailelerin üstün çabaları sonucu.

  Özel olarak  çaba gösteren ailelerin çocuklarına ‘Proje Çocuklar’ deniyormuş Şimdi moda bu. İlla biz bir şeyleri sınıflandırmak, çerçevelemek zorundayız ya. Bu aileler çocuklarını kurstan kursa koşturan, daha doğmadan facebook, twitter, adresleri alan, onlar için kariyer planlaması hazırlamış insanlar. Anne - baba bulunduğu hayat şartlarına göre kafada bir resim çizmiş ve çocuğu da ortasına yerleştirmiş. Bunun içinde ne gerekiyorsa planlamış. Çocuğun 25 yaşındaki cv si hazır yani. Tabi bu aileler zamandaki hızı yeterince dikkate almadığı için, kapasitelerinin, geleceği planlamaya yetmeyeceğini ve bu gidişle o çocuk 24 yaşına geldiğinde, o kariyer planının, komik bir yerde kalacağını hesaplayamıyor. Belki o zamanda facebook, bizim zamanın chat programı Mırc gibi kalacak.

    Diğer tarafta ise bu teknolojik kirlenmeye karşı, organik çocuk yetiştirmeye çalışan ve gerçek ‘doğal’ ile organik adı altında ki ‘doğal’ arasında sıkışmış aileler var. Ayrıca  bu takıntılar daha çok, anneler tarafından yaşanıyor. Babalar ise araştırmacı annelere tamamen teslim olmuş durumda. Olmasa da laf geçiremiyorlar ki zaten. Bu anneler de hayallerinde ki ile gerçek arasında uygulama sıkıntısı yaşıyorlar. Şehrin ortasında köy hayatı yaşamaya çabalıyorlar. Bulundukları ortamı en uygun hale getirmek için kendilerini paralıyorlar. Her şeyin en sağlıklısı, tamam bende aynı fikirdeyim ama artık mikroplarda evrimleşti. Nerde o eski mikroplar. Ben hala yoğurdu hangi sütle mayalansam diye kıvranıyorum. En son, hepsini birbirine karıştırıyorum artık. Köy sütü, UHT li süt, bebek sütü. Kayra da sonunda bu sütler gibi karışacak sanırım.



   Bir gün Ankara da bir yemekte çok sevdiğim bir hanım Kayraya bakarak bunlar kristal bebekler biliyorsun dimi, dedi. Hayır dedim bilmiyorum. ‘Önce indigo bebekler geldi, sonra kristal bebekler’ dedi. Tabi hemen eve gelir gelmez bir araştırma. İndigo ne? Kristal ne?
  Kristal bebekler her şeyin bilinciyle geliyor dünyaya. Düzeni değiştirmeye güzelleştirmeye geliyorlar. 2000 sonrası doğan bebeklerin bir kısmı kristal bebekler. Çok hassas, sabırlı, anlayışlı, paylaşımcı, her zaman pozitif düşünen, olgun ve bazı güçleri olan bebekler. Kiminde telepatik güçler olduğu için, geç konuşabiliyor. Aileler problem olduğunu düşündüğü için ilaçlara başvuruyor ve sistemi bozabiliyor. Genel olarak kafaları vücutlarına göre daha büyük, gözleri iri ve farklı bakan çocuklar. Bazılarının ise ellerinde iyileştirme enerjileri var. Zaman içerisinde eğer bu özellikleri fark edilip ona göre yetiştirilirlerse süper oluyorlar ama bunlar sorun olarak düşünülür ve doktor doktor gezdirilirlerse tamamen çöküyorlar çocuklar. Bu da başka bir çocuk boyutu işte.

   Zaman, teknoloji ve insanların hızları birbirine uymadığı zaman ortaya çok büyük sorunlar çıkıyor. En önemlisi de yeni nesil ile ilgili, tutarsız eğitimler. Bunu bir miktarda olsa düzenleyebilmek için de  alternatif eğitim sistemleri kullanılıyor.  (Son zamanlarda özellikle okul öncesinde en çok beğenilen eğitim sistemi Montessorie eğitimi.)
Artık insanların ben çocuğumu kendi bildiğim gibi yetiştiririm deme lüksü kalmadı. Eskiden tek okul, tek formaymış gidiyormuş. Şimdi gitmiyor, tıkandı sistem. Sen bu öyle, bu böyle derken ortaya birbiriyle çok uyumsuz bir topluluk çıkıyor. Bunu en iyi çocuk parklarından anlayabilirsiniz. Kimi çok sakin, kibar, uyumlu, doğaya saygılı, vur eline al ekmeğini tarzında, kimi vur kır parçala, kimi elindeki oyun aletine bakmaktan etrafını göremiyor. Esikiden de farklıydı ama arada bu kadar uçurum yoktu sanırım.

   Ben üniversiteden sonra anneannemle bir yıl birlikte yaşadım. Kimi zaman o bana uyum sağladı, kimi zaman ben ona. Ama hayatımda ki iyi ki yapmışım listesinin en başında gelir bu bir yıl. Her şeyi unutsam da onunla ilgili anılarımı hafızamın en özel köşesinde saklıyorum. Çünkü o benim geçmişim. Şimdi düşününce Kayra’nın gelecekteki hayatı ve anneannemin anlattığı gençliği. Kaç yüzyıl var arada. Annesinin anneannemi yetiştirirken hangi eğitim sistemini seçsem diye düşündüğünü hiç sanmıyorum.Bence sadece bu dönem geçiş dönemi. Dünyanın bu zamanında bir sıçrama yaşanıyor ve o yüzden bir kaos yaşanıyor. Eğitim sadece küçük bir kesit.

     Eğitimin şekli olursa olsun, ne kadar çok şey bilirsen bil,  eğer kendinden iki kuşak öncesi ve sonrasıyla anlaşabilecek kadar sabırlı, anlayışlı, saygılıysan ve bunları önemsiyorsan iyi bir insan olmuşun demektir. Bu da her yüz yılda geçerli bir ehliyet. Eğitim şeklin beyine bilgi yüklerken, kalbine vicdan da yükleyebiliyorsa kimseyi dinleme devam et…    


   

2 yorum:

Feride dedi ki...

mikroplar da evrimleşti:) Güzel, hoşuma gitti, korktum da biraz. Nolucak bizim halimiz...
Ben bir dil de öğreniyim, barı gelecekte torunlar "siz sıkılmıyormuydunuz, o kadar boş zamanınız olmuş, ne yapıyordunuz" dediklerinde "yavrum kelime ezberi yapıyordum işte" derim:)

HAKAYDE dedi ki...

Tabi 5 dil neyine yetmediyse öğren bir dil daha öğren. İşte herkes sıkışınca yeteneğine sarılıyor. Ama onların döneminde kafalarına bir elektronik şapka takacaklar, bilgisayardaki dil yüklemesi gibi beyine dil yüklenecek. Senin kelime kartlarına gülecekler o zaman:)

Yorum Gönder

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger