Sayfalar

28 Eylül 2011 Çarşamba

Zengin Çaycılar..

Modern sokakta geçmiş...
   Üniversitedeyken, yalnız yaşadığım bir dönemde, en sevdiğim şeylerden biri gazetelerdi. Günlük birkaç tane gazete okuyordum ama cumartesi Pazar sayı beş altıya çıkardı. Hatta bir gün bakkal ‘Abla madem bu kadar okuyorsun bilgi yarışmalarına katılsana demişti’ Çok gülmüştüm o zaman. Gazeteyle yarışmalara katılınsaydı, çaycılar zengin olurdu. (Çaycıların en sevdiği şeylerden birisi, tezgaha serdikleri gazetede ki haberleri okumaktır)

   Özellikle hafta sonu kültür eklerine bayılırdım. Sevdiğim yazıları, röportajları, haberleri keser, dosyalardım. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, o gazete haberlerini okumak, çok zevklidir.  Hatta ve hatta daha ileri giderek, üniversite kütüphanesinde en sevdiğim bölümlerden birisi, arşivdeki eski gazete bölümüydü.  Onları  tam boy ciltlerler, Bir de   özel masası olur. Dev gazete cildini, o masanın üzerine koyar, tek tek kitap gibi okursunuz. Dansözlerin büstiyerleri çizili olur, kimilerinin gözlerinde siyah şerit. Çok eğlenirdim. Hele o gazetelerin köşelerinde fıkralar olurdu. Bir milletin mizah anlayışının, bu kadar zamanda nasıl değiştiğine şaşırmamak mümkün değil.


  Üniversiteden sonra, anneannemle yaşarken de, aynı şekilde Pazar günleri gider bir sürü gazete alırdım. Gelir ,yere bağdaş kurarak oturur, yanımda da kahvaltının son bardak çayı, yayıla saçıla gazete okurdum. Yıllarca gazete okumamış anneannem de, camın önüne oturur, gözlüğünü takar, yavaş yavaş okumaya çalışırdı. Daha çok resimlerine bakardı. Ne kadar zevkli bir şeydi onunla gazete okumak. O zamanlar deselerdi; bu kadar basit hareketler, gün gelecek, özlediğin birer anı olacak diye, çok gülerdim sanırım.
 
     Bir süre sonra gazeteleri internetten okumaya başladım ama dergi manyaklığım devam ediyordu. Kitaplığımın yanında, kitaplığın boyuna yakın, üst üste dizilmiş dergilerim vardı. Aklınıza ne konu gelirse bulabilirdiniz. En az üç dergi aboneliğim vardı. Okuyamasam bile, hayalimde büyük bir kütüphane var ya. O dergileri, yıllık seri halinde, kütüphane de hayal ederdim. Nedense bu tür yayınları zamanından çok, eskiyince okumaktan daha çok zevk alıyorum.
   
    Sanki, insan için en iyisi, gelecekteymiş gibi bir önyargı var. Geçmiş; özlemi, gelecek ise;  modern hayatı simgeliyor. İnsan için hayat, sadece gelecekten ibaretmiş gibi sanki. Her şey gelişiyor, hayatlar modernleşiyor, daha çok hastalığın tedavisi bulunuyor( bir o kadarda hastalığa isim koyuluyor). Her konuda teknoloji takip ediliyor. ‘Sosyal medya’ denilen bir kavram var artık, olmazsa olmazlardan.
 Hiçbir insanla ilişkiye girmeden, sadece internet bağlantısı ile, yerinizden kalkmadan, bütün resmi işlerinizi takip edebilir, alışverişinizi yapabilir, arkadaşlık kurabilir, bütün okulları online bitirebilir, dünyanın istediğiniz yerindeki bir üniversite de yüksek lisans yapabilir, iş bulabilir, çalışabilir, kazandığınız parayı hiç elinizi sürmeden, online olarak harcayabilir, akvaryumda balık besleyebilir, istediğiniz albümü indirebilir, filmi izleyebilir, birileriyle yüzünü görmeden oyun oynayabilirsiniz. Artık valizlerle kitap taşımak tarihe karışıyor. E-book lar ve atari büyüklüğündeki bir cihazla milyonlarca kitabı çantanızda gezdirebilirsiniz. Tabi dışarı çıkar da , çantaya gerek duyarsanız….

      Daha şu anda aklıma gelmeyen, bir sürü şeyi yapabilirsiniz. Dünyada, bir bilgisayar ve internet ile aylarca evden çıkmadan yaşayan insanlar hiç de az değil. Bir insanın sosyal hayatta yapabileceği her şeyi, bilgisayarın başında yaşayabiliyorlar.
    
        Bu insanlar,  geçmişle gelecek arasında, zamansız bir boyutta yaşıyorlar. Bu sistem, hızlı bir şekilde artıyor ve insanlar bu durumdan gayet mutlular.
    
      Basit bir Facebookla, yetmiş milyon insanın, kişisel bilgisi depolanmış ve bu bilgilerle gereken yerlere kaynak sağlanabiliyormuş. Herkes izlenildiğini fark etmeyecek kadar hipnotize olmuş durumda. Toplumsal hipnotizelerle, herkes aynı yere bağlanıyor….

    Dünya küçüldü, insanların bilgiye ve birbirilerine ulaşması kolaylaştı. Bir sürü işi online yapınca, insanın hayatında büyük bir zaman tasarrufunun sağlanması gerekiyor. Bu kadar bilgiye kolayca ulaşınca, insanların daha kültürlü olması bekleniyor. Kitaplar bedava dağıtılıyorsa, daha çok yazılması ve okunması gerekiyor. Herkes işerini online hallediyorsa sokakların sakinleşmesi, bir çok dükkanın kapanması gerekiyor.İnsanlar daha az mekana ihtiyaç hissedince, binaların azalıp, boş arazilerde ormanların artması gerekiyor. Ama bütün bunların hiçbirisi olmuyor . Hatta tam tersi, insanların beyni küçülüyor, alışveriş merkezleri çoğalıyor, hiç bir şeye zaman yetmiyor, kültür seviyeleri düşüyor, beyin çöplüğü genişliyor. Bu nasıl bir muamma anlayamıyorum.

    Bakü ye geldiğimizde; en özlediğimiz şeylerden biri, yerlerde saçılarak gazete okumaktı. İnternetten gazeteleri takip edeyim dedim, gazeteye benzer bir şey bulamadım. Sadece siyaset, cinayet ve magazin konularının işlendiği sayfalara döndü gazeteler. Okuyacak haber bulabilmek için deşelemem gerekiyor. Köşe yazarlarını takip edeyim bari sadece dedim. Birine takılıyorum, hoşlanıyorum, iki gün sonra hakkında, başka şeyler okuyorum. Artık onların da güvenilirliğine ve özgürlüğüne inanmıyorum. Kayradan dolayı akşama kadar tv açılmıyor. Bir de ilk günden beri, bizim evde, ‘ Negatif haber yasağı’ denilen bir yasak vardır. Negatif ve kötü hiçbir şey izlenmez. O sesler evimizde yankılanmaz, bilinçaltımıza işlenmez. Birçok kişi beni eleştirdi bu konuda. Dünyadan haberin yok, bir gün senin başına da gelebilir, gerçeklerden kaçamazsın gibi saçma sapan şeyler duydum. Hatta Ülkemde ne olup bittiğini takip etmiyormuşum diye neler söylediler.
    Ağzıma nasıl piştiğini bilmediğim yemek sokmamakla, beynime  güvenmediğim kaynaktan gelen bilgi sokmamak arasında bence bir fark yok.
 
   Eskiden gazete okumaktan aldığım zevke eşdeğer, hiç bir şey bulamıyorum. Damağımda tarif edemediğim bir lezzet kaldı. Belki de keramet yalnızlıkta veya anneannemdeydi.
     Ya da ben geçmişe doğru büyüyorum… 

2 yorum:

Feride dedi ki...

Bravo derim Deyyan. Profösyönel sosyal analizin yanısıra nostalji...

HAKAYDE dedi ki...

Bende teşekkür ederim :)

Yorum Gönder

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger