Sayfalar

3 Ekim 2011 Pazartesi

Hayalleri Parsellesek...

   Üniversite hayatımın bir bölümünde kaldığım yurtta, odam, en son katta, terasın hemen yanındaydı. Terası da kapatmışlar ve etüd salonu haline getirmişlerdi. Ben de birçok tembel öğrenci gibi, geceleri çalışırdım, daha doğrusu çalışmaya çalışırdım. Geceler, ders çalışmakla ziyan edilmeyecek kadar, değerli zamanlardır aslında. (Ders çalışmayı da oldum olası sevmedim zaten) Gece herkes yattıktan sonra, sessizce çıkardım terasa.  Sandalyelerin ayağını gıcırdatmamaya özellikle özen göstererek, camın kenarına çekerdim. O saatlerde mutlaka uykusu kaçan birileri vardır ve birinin ayakta olduğunu duyarlarsa, birbiri arkasına gelirler. Bu yurtların kayıtsız kurallarından biridir sanki. Eğer sessiz olmayı başarabilirsem, otururdum koskocaman camın önüne, dayardım ayaklarımı sıcacık peteğe, sırtıma da bir battaniye, sarılırdım sıkıca. Bütün şehir karşımda.
  

 Gecelerin karanlığı, bir çok şeyi örttüğü gibi, insanın içindeki bir çok gizli kalmış şeyi de aydınlatır aslında. Her insanın hafızasında mutlaka bir balkon manzarası vardır, ya da bir gece köşesi.
   
Karanlıkta, yüksek bir balkondan, sessizce izlersiniz evlerin ışıklarını. Kimi zaman insanları hayal eder, hikayeleri merak edersiniz. Kimi zaman da derin derin düşünceye dalar, hipnotize olmuş gibi artık gördüğünüzü görmez olursunuz. O şekilde saatlerce o noktada oturabilirsiniz artık. İçinizde, devamlı  sizinle sohbet eden, bir ses vardır. O her zaman doğruyu söyler. Bazen sinirlendiniz mi de, o sesi karanlığın dibine göndermek için, girersiniz içeri, açarsınız ışıkları, sonuna kadar.

    Ben o geceler de, hep geleceğimi hayal ederdim. Ne iş yapacaktım, kiminle evlenecektim, kaç çocuğum olacaktı, nasıl bir insan olacaktım, nasıl bir hayatım olacaktı. Bazen,  hayal parçalarını, tek tek yapboz gibi birleştirir, güzel bir tablo çıkarırdım ortaya. Bazen de çok karamsar olurdum,  o içimdeki sesle kavgalı olduğum zamanlarda.
  Bazen de hiçbir şey düşünmeden sadece bakardım. Gecenin sakinliğine, huzuruna bırakırdım kendimi ve gözlerim kapanırdı ama uyumak istemezdim. Uyumak çoğu zaman  geceyi ziyan etmek gibi gelirdi bana.

     Şu anda, o hayal ettiğim hayatın, tam ortasındayım. Çalıştım, evlendim, anne oldum.  O zaman çok uzak ve büyük görünen hayaller, bu kadar mıymış?  O yaştaki bir insanın kurabileceği, daha büyük hayaller olmaz mıydı acaba?

  Belki de vardı ama şu anda ben net olarak  hatırlayamıyorum. Yurtdışına çıkmak vardı mesela, yarım yamalak hatırladıklarımdan. Şu anda yaşıyorum. Çocuğum olduğunda, durumum müsait olursa, üç yaşına gelene kadar çalışmam, diye düşünürdüm hep, şu anda çalışmıyorum. Çok aşık olarak evleneceğimi ve hayalimdeki adamı bulacağımı düşünürdüm, evet çok aşık olarak evlendim ve o adamı buldum. Bir de çok güçlü bir iş kadını olmak vardı , çalıştığım dönemde de buna oldukça yaklaşıyordum ama işte o devam edemedi.

   Demek ki insanın hayatında  ‘hayal kavşakları’ var. Bir dönem yoğun olarak geleceği hayal edip planlıyoruz, sonra unutuyoruz. Aradan yıllar geçiyor, bazen bir insan, bazen bir fotoğraf, o anı kolundan tutup, gözümüzün önüne getiriyor. Önce o zamanı düşünüyoruz, sonra kurduğumuz hayalleri, en sonunda da şu anda nerede olduğumuzu. Eğer her şey birbirini tutuyorsa tamam, sorun yok ama tutmuyorsa biraz buruklanabilirsiniz.

İşte bu hayal kavşaklarından ikincisi, benim karşıma şu aralar çıkmaya çalışıyor. Anlatılanlara göre bu çoğu zaman anne - baba olduktan sonra olurmuş. O zamana kadar bireysel yaşıyorsunuz, ne olursa kendinize. Ama şu andan itibaren her şey farklı.

Bu sefer hayaller tamamen yön değiştiriyor. Bebeğinizle ilgili başlıyorsunuz. Emeklese, yürüse, okula gitse…. Hayatınızdaki her şey ona endeksli. Bütün hayalleriniz.Ama bu sefer bunları balkonda romantik romantik değil, yatakta bir sağa bir sola uykunuz kaçarak düşünüyorsunuz. Bebeğiniz daha üç aylıkken, eşinizle özel okul, devlet okulu tartışması yapıp, sonra da oturup gülebiliyorsunuz. Artık tek başınıza hayal kurma lüksünüz de yok. Bazı konularda uyuşamasanız bile, ortak hayal kurmak zorundasınız sanki.
   
   Bu ne zamana kadar devam edecek bilmiyorum. Hayal sırası ne zaman bana gelecek. Söylenilenlere göre, çocuklar üniversiteyi bitirene kadarmış. Bence o kadar da çok geç sanki. Parselleyebiliriz belki hayalleri. Bir bölüm çocuğa, bir bölüm eşle birlikte, küçük bir parça da kendimize. Adaletlisi bu gibi görünüyor ama uygulanabilirliği zayıf. İçinden onlar olmadan ne hayal, ne de hayat, bir anlamı olmaz ki. Paradoks devam eder gider.

  Şimdi balkona çıktığım zaman, önce serin havayı içime çekiyorum. Gözlerimi kapatıyorum, içeride sıcacık uyuyan oğlum  ve eşim için şükrediyorum sadece.     

0 yorum:

Yorum Gönder

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger