Sayfalar

15 Mart 2012 Perşembe

Nahif Kültür

Anneannemin meşhur bir sandığı vardı. Hayatımda belki de en merak ettiğim şeydi o sandığın içindekiler ama hiçbir zaman öğrenemedim. Misafir geldiğinde sessizce yatak odasına gider, kapıyı kapatırdı.

Dikkatle dinlerdim kapıyı. Tık tık iki dil sesi, arkasından ince bir gıcırtı ve sandık açılır. Tak diye duvara yaslanır. Sonra haşur huşur poşet sesleri arasından bir şeyler çekiştirilir. Tekrar ince bir gıcırtı, tak kapak kapandı ve yeniden tık tık iki dil sesi. İşte en önemli kısım burada başlıyordu. O anahtarın gizli yerine yerleşme sesi. Ama nedense o andan itibaren ses kesilirdi. Bir türlü o anahtarın yerini bulamamıştım. Kâh bulsam da ondan izinsiz açamazdım ama belli de olmazdı. Beklide içimdeki merak, şeytanı dürter ve deneyebilirdim ama bu benim sonum olurdu. Annem ve dedem de dahil olmak üzere evlendiğinden itibaren o sandığın içini kimse görmemişti. O onun gelin sandığıydı. Öldükten sonra da görmek kısmet olmadı belki de hafızamdaki büyülü sandığın bozulmaması gerekiyordur. Belki de benim hayalimde o sandığı her seferinde ayrı ayrı doldurup boşaltmam gerekiyordur.

O odadan çıkmadan hemen kaçardım.. Elinde bir iki mendil veya poşetle gelirdi. Bu insanların evlerinde her zaman hediye köşeleri olurdu. Düne kadar nedense ben hayatın bu ayrıntısını rafa kaldırdığımı fark etmedim. Halbuki bir sürü hediyeler aldım, utandım, içimden gelse de vermeyi beceremediğim zamanlar oldu. Yani bu kelime hayatımda hep günceldi ama hediye kutusunu yine de atladım. Ta ki yaşam koçlarımdan birisi hediye çekmecesini açıp kareli küçük bir elbezi uzatana kadar. Orda kilitlendiğim hediyeden çok çekmece kavramıydı. Hissettiğim ise eli boş gitmenin verdiği utanmışlık.

Hediyeleşme kültürü modern zaman içerisinde özel günlere has görünse de öyle değil. Bu sanılandan daha naif bir kültür. Gidilen eve eli boş gidilmez, evine gelen misafir eli boş gönderilmez.Hele çocuklar asla ihmal edilmez. Bu demek oluyor ki her zaman hazırda: yaşa, cinsiyete ve uygun konuma göre hediyelerin olmalı.

Çoğu insan hediyenin mahiyetini ve fiyatını kendisine verilen değerle bir tutar. İşte bu görgüsüzlükten ve kültür eksikliğinden kaynaklanan bir düşünce yapısıdır.
Hediye alanı da vereni de eğiten bir kavramdır. Vereni bencillik konusunda eğitir. Çünkü vermek ilkel insan için çokta kolay bir davranış değildir. İnsan almayı sever. “Ben” kelimesini, “benim” kelimesini sever. Bir eli paketi uzatırken diğeri kaşınır. Karşılığını bekler, ya da ödemesi gereken bedelin ne olduğunu merak eder.

Oysa bu ne güzel bir terbiyedir. Alanın eğitimi ise kendini özel hissetme ve mutluluk duygusuyla başlar. Bunun bir silsile olduğunu fark etmesiyle devam eder. Zaman gelir onun da bir hediye köşesi olur.

Azerbaycan da bu hediyeleşme ciddi bir konudur ve bu adet özenle uygulanır. Özellikle de paketleri ve çantaları, ayrı satılır ve ücretlendirilir. Bu gerçekten ilginç bir ayrıntıdır. Küçük kadife yüzük, kolye kutuları bile ayrıca satın alınır. İlk zamanlar insanlara bu garip gelir. “ O kadar para verip bir şey satın alıyorum çantasına ve paketine de ayrı mı para vereceğim” diye düşünülür. Dikkat edilirse paketler, çantalar çeşitli ve biraz da maliyetlidir. Burada hediyeleşme çok fazla olduğu için doğal olarak sektör kendi içerisinde yeni bir alan doğurmuştur. Bu da çoğu insan için ciddi bir gelir kapısıdır. Hediyenizi sıradan bir poşete koymazsınız. Özel olarak gider onlarca kağıt çanta arasından bir tane seçer ve satın alırsınız. Bu hareket birazcık gösteriş koksa da, olumlu düşünülüp hediyeye gösterilen özen, olarak algılanabilir.

Kişiye özel hediye almak tabiî ki güzeldir ama özel günler dışında oldukça zaman alan bir şeydir. Özelliklede kişinin zevki değişkense veya tam bilinemiyorsa bu iş eziyete dönüşür. Bunun yerine “Anneannem sistemi” gördükçe alıp biriktirmek hem zaman açısından hem ekonomik açıdan daha avantajlı görünüyor. Ayrıca beklenmedik bir zamanda verilen hediye çok daha eğlenceli oluyor.

  Bu konuda başarılı insanları takdir etmeyi bir kenara bırakıp ciddi bir öz eleştiri yapmak lazım. Hediye alan konumundan, veren konumuna geçmek lazım. Şimdilik sandık dolduramasam da belki güzel küçük bir kutu edinebilirim.

3 yorum:

hülya dedi ki...

Aaa benim anneannem hatta anneminde vardı o sandıklardan.Aynı o merakla bende dinlerdim.Hele annemin içinde kendi gelinliği de olan daha sonra bizlere çehizlik biriktirdiği tek ayağı kırık sandık.Hani şu masallarda yasak olan kırkıncı oda varya hep o tılsımla benim zihnimde yer tutardı. Acaba ,acaba ne vardı içinde.Defalarca anahtar uydurmaya çalışsakta bir türlü açıp merakımızı gideremeden büyüdük.

HAKAYDE dedi ki...

Düşünüyorum belki de o zaman açsaydık o sandıkları şu anda bu kadar büyük bir zevkle hatırlamayacaktık o zamanları. Kim bilir bir gün bizde kendi evimizde yerleşik hayata geçebilirsek koyarız bir köşeye tılsımlı bir sandık:)
Güzel yorumun için ayrıca teşekkür ediyorum Hülya ablacım.

Adsız dedi ki...

yasim anneannenin yasi kadar olmasada ruhum birebir ayni galiba bi sandigim yok belki ama her verilmeye hazir bir kac tane hediyem hep olsun isterim esim bunun ne kadar gereksiz ve zaman alici yorucu bi detay oldugunu soyler ama bir bi aksam veya ansizin bir vakit gidilecek olsa senin elinin altinda vardir bi seyler eli bos gitmeyelim de yada yazdigin gibi evimize gelen misafiri eli bos gondermeyelim der artik oda alisti ben gibi olmaya ellerine ve gonlune saglik

Yorum Gönder

Siteden yapılan alıntılar tek koşul altında izin kapsamındadır: Alıntı yapılmadan önce izin alınmalı,alıntı yapıldıktan sonra, sitenin adresi görünür ve okunur tarzda yazılmalıdır. İzinsiz ve kaynak belirtilmeden yapılan alıntılar, özellikle de yazıların başka isimler altında yazılmış gibi gösterilmesi,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
 
Powered by Blogger