Akıl, beyin, zihin, zeka, düşünce gibi
kavramların ne oldukları hangi çerçevede değerlendirilmeleri gerektiği daha net
olarak belirlenemedi. Bu nedenle de her gün karşımıza farklı bir araştırma
çıkabiliyor. Herkesin bildiği bir şey var ki insana dayalı keşifler her zaman
soyuttur. Soyut olan her kavram da tartışmaya açıktır. Ve hiçbir zaman soyutun
sınırları yoktur.
Bu nedenle
ben çoğu zaman her insanın kendi kâşifi olabileceğine inanıyorum. Benim
kaşiflik serüvenimin yakın zamandaki sorularından birisi “Düşünmek
öğretilebilir mi?” Tamam beynin
çalışması, öğrenme teknikleri, hafıza teknikleri ve destekleyici becerilerle ilgileniyorum ama
hepsinin temelinde yatan şey düşünmek.
Soruyla
başlar her şey. Soru olmadan ne bilgi,
ne öğrenme, ne düşünme, ne de keşifler olamaz. Bütün buluşların tohumudur sorular. Bunun içinde bir adım geri atıp “Soru
sormak bir beceri midir?” diyebilirim. Kesinlikle beceridir. Peki bu beceri kazanılır mı yoksa doğuştan mı
gelir? İşte olayın püf noktası burada:
Sistem şöyle işler “ Her insan bu beceriye doğuştan sahiptir, sonrasında dış
etkenler tarafından kaybettirilir ve şansınız varsa sıra dışı birileri
tarafından tekrar kazandırılabilir”. Asla doğuştaki doğal beceri seviyesine
ulaşmaz ama yine de azımsanmayacak duruma gelebilir. Herkesin sıradan düşündüğü
bir toplumda soru sorabilen bir birey kesinlikle üst seviyelerdedir zaten.
Soru sorma
becerisi aynı zamanda beyindeki bilgi
kayıt mekanizmasını harekete geçirir. Bunu anlamak çok kolay, şöyle düşünülürse:
soru soran bir beyin zaten kapıları
açmış bekliyordur bilgiyi. “İstek” öğrenmenin ilk şartlarından birisidir.
İstemeyen bir kişiye asla uzun vadede kalıcı bir eğitim veremezsiniz. Çünkü onun beyni otomatik olarak kayıt
bölümünü kapatmıştır. Bilgi geçici depolara gönderilir, kısa sürede istediğiniz
zaman ulaşabilirsiniz ama uzun vadede silinir. İşte “soru sormak” merak ve
isteğin ifadesidir. Soru soran düşünür,
düşünen öğrenir.
Dahi
insanları birbirinden ayıran en büyük özelliklerinden biriside soru sorma yetenekleridir.
Ne kadar sıra dışı, şartlanmalardan uzak ve bağımsız soru sorabilirler ise bir
o kadar ileri gidebilirler. Bu bize şunu gösteriyor ki soru sorabilmekte düşünüldüğü kadar basit değil.
İşte olayın
kopuş noktası da burada bence.
İnsanların beyinlerindeki
düşünceleri çevreleyen kalın duvarlar arttıkça sorular küçülüyor . Buna
paralel olarak da düşünce sistemi sıradanlaşıyor. İnsanlar sıradanlaşıyor.
Hayal
kurabilen bir insanın beyninde asla kalın duvarlar olamaz. Hayallerin özgürlüğü asla
düşüncenin esaretini kabul etmez. Hayaller sınırsızdır. Bunun tadını almış bir
beyin asla sıradanlaşamaz.
Bu
düşünceleri benimsemiş anne ve babaların çocukları her zaman özeldir. Onlar
bilir ki düşünmeyi bilmeyen bir çocuğun zeka derecesinin bir önemi yoktur.
Çünkü o zeka bir işe yaramaz. Amaç
çocukların daha zeki olmalarını sağlamak değil aslında amaç kendi ellerimizle
yok ettiğimiz düşünme yeteneğini tekrar iade edebilmek.
Evet bence
düşünmek öğretilebilir. Bunu öğretebilmek için önce soru sormayı öğretebilmek
gerekir. Bu ilk bakışta çok anlamsız veya zor gibi görünse de aslında tahmin
edilenden çok çok daha kolay. Soru sormanın yolu hayal kurmaktan geçer. Korkusuzca sınırsız hayal kurabilen bir çocuk
bilin ki sıra dışı düşünme yolunda ilk adımı atmıştır. Yine unutulmamalı ki
hayatımızdaki konforu sıra dışı
düşünebilen çocuklara borçluyuz.
Sıra dışı
çocuklardan büyümüş insanlar olmasaydı bu yazı sizlere ulaşamazdı. Hayalleri
engellenmiş her çocuk aynı zamanda düşünme hakkı elinden alınmış birer
kaşiftir.
Anne
babalar çocuklarının zekalarını ve başarılarını desteklemek adına yaptıkları
şeylerle aslında onların düşüncelerine duvar örüyorlar. Eğitim sistemi ve
toplumsal kültür de bunu desteklediği zaman sıradanlık ister istemez kaçınılmaz
oluyor. Sıradanlık çoğu insana güvenli ve zararsız görünse de aslında öyle
değil. Tam aksi sıradanlık hayattan kaçıştır.
Yaşamaya cesareti olmayan insanların sığındığı kılıftır.
Dünya sıra
dışı düşünen hayalperest beyinlerin kontrolündedir.
0 yorum:
Yorum Gönder